Eskiden ‘komplolar’ kolay izlenemeyecek biçimde yapılır, işin arkasında başka iş olduğunu iddia edenlere, “Komplocu ne olacak” diye hücum edilirdi. Ya ‘komplocular’ acemileşti, ya da işlerine böylesi geldiği için, artık gözlere sokarcasına yapılıyor ‘komplolar’...
Son örneği İslâm Dünyası’nı karıştıran uğursuz film... Halkları kışkırtmak için özel imal edildiği her halinden belli filmin hazırlayıcıları ilk günden ortaya çıktı. Biri para bulmuş, diğeri oyuncuları ayarlamış, bir başkası 14,5 dakikalık fragmanı YouTube’a koymuş, sonuncusu da Mısır’daki bir gazeteciyi filmden haberdar etmiş...
‘Komplo’ ayan beyan ortada...
Bugüne kadar 20’ye yakın insanın ölümüne yol açtığı, böyle giderse ölü sayısının yüzlerle ifade edilebileceği bir noktaya ulaşabilecek ‘film komplosu’ içinde yer alanlara herhangi bir yasal işlem yapılmadı. Adını medyanın kerpetenle sökercesine keşfettiği ‘baş komplocu’ bile, “Sakın yanlış anlamayın, zanlı değil, sadece bilgisine başvuruldu” muamelesine tâbi tutuldu.
Polis merkezinde ifade verdi, o kadar... O gün bugündür güvenlik güçlerinin koruması altında adam...
“Neden?” diye sorulduğunda, verilen cevap, “Burası Amerika, özgürlükler ülkesi” oluyor...
Oysa geçenlerde bir başka vesileyle de yazmıştım: Ülkenin öndegelen aydınlarını “Burası sahiden Amerika mı?” kuşkusuna düşürecek büyük bir değişim geçirdi ‘özgürlükler ülkesi’ ABD... Bu yılın başlarında Tarek Mehanna adındaki 29 yaşında bir genç, internette rahatça ulaşılabilen ‘Cihad’a katılmanın 39 yolu’ broşürünü tercüme etti diye, 17,5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Tarek Mehanna Massachusetts eyaletinde yaşayan ABD vatandaşı bir Müslüman...
Aynı günlerde Filistin asıllı Amerikan vatandaşı 22 yaşındaki bir genç kız da, okul kütüphanesinde ders çalışırken kelepçelenip polis merkezine götürüldü ve tam 12 saat sorgulandı. Genç kızın bu muameleye maruz kalması için herhangi bir suçu yoktu.
Müslümana ayrı Müslüman-olmayana ayrı standartları olan bir ülke mi ABD? Evet, maalesef öyle. Ülkede Müslüman sayısı nüfusun yüzde 1’ini ancak oluştururken, Müslümanlara karşı işlenen nefret suçları 2010 yılında yüzde 13’e vardı.
Ülkedeki 11 Eylül (2001) sonrası oluşan siyasi iklim bu sonucu doğuruyor. 2010 yılında yapılan ciddi bir kamuoyu yoklamasına göre, Amerikalıların yüzde 49’u İslâm ve Müslümanlar hakkında ‘olumsuz’ görüş sahibi. Bir başka kamuoyu yoklamasında, Amerikalıların yüzde 62’si, hayatlarında tek bir Müslüman tanımadıklarını itiraf etmekte...
Bilmediği, tanımadığı kişiler hakkında ‘olumsuz’ ve ‘düşmanca’ duygular beslemek daha kolay oluyor doğal olarak...
Gerçekler bu olduğu halde, her gün birinin sırf Müslüman olduğu için nefret suçuna maruz kaldığı ABD’de, birileri sonuçta çok sayıda insanın hayatını kaybedeceğini bile bile ‘komplo’ tezgâhları kurabiliyor, ilk vukuat da Amerika’nın Libya büyükelçisi oluyor. Ancak suç ile suçlu arasındaki ilinti apaçık olduğu halde, “Burası Amerika, özgürlükler ülkesi” mazereti arkasına sığınılarak ‘komplocu’ koruma altına alınıyor...
Öfkenin giderek yoğunlaşmasında bu çarpıklığın rolü yok mudur, ne dersiniz?