Avni Özgürel söyledi, kimseler itiraz etmediğine göre gerçek muamelesi yapabiliriz: Kısaca ‘Oslo süreci’ diye adlandırılan perde gerisi görüşmelerde gözlemci ülke İngiltere’ymiş... Yerindedir. PKK benzeri bir amaçla şiddete başvuran IRA örgütüyle yıllarca uğraşan ülkedir İngiltere; sonunda ‘terör’ defterini büyük çapta kapatmayı başarmıştır...
Ne zaman ‘şaşırtıcı’ bir PKK oldu-bittisiyle karşılaşılsa, benim ilk yaptığım iş, Jonathan Powell’in tifte tifte kevgire çevirdiğim ‘Kuzey İrlanda’da Barışa Ulaşmak’ kitabının sayfaları arasında yeni bir gezintiye çıkmak olur...
Jonathan Powell kolay becerilemeyecek bir işi başaranlardandır: Tony Blair’in en yakınında bulunduğu, devlet sırlarına vâkıf olduğu ve en gizli görevlere koşturulduğu halde ismi ortalıkta dolaşmamış biridir Powell... Bir önceki başbakan John Major döneminde başlayan ‘barış süreci’ Blair’in yönlendirmesiyle Powell’ın içinde yer aldığı grup tarafından sonuca ulaştırılmıştır.
Teröre bulaşmış veya şiddet kullanmayı doğal sayan insanlarla müzakere yürütmek kolay bir iş olmasa gerek... Müzakere masasının karşı tarafında oturanlar için de durum böyle; şiddete başvuran bir örgüt adına barış kotarmayı amaçlayan süreci yürütmek de herhalde zor. İki taraf birbirine -önce veya sonra başkalarına onaylattığı- bir takım sözler veriyor ve karşılıklı olarak sözlerin tutulması bekleniyor...
Oysa verilen sözleri tutacak olanlar başkaları...
Zor bir iş süreci yönetmek, çok zor.
Powell’ın kitabında bu zorluğu gözlere sokan pek çok anektod var da, süreci çıkmaza sokacak önemde oldukları için ikisini özellikle işaretlemişim... İlkinde, yıllardır sürdürülen müzakereler artık imza safhasına gelmişken, IRA bir banka soyuyor... Tam 30 milyon Sterlinlik bir soygun... O gün müzakerelerin son turu olarak Belfast’a uçmuştur Powell ve haberi yolda almıştır... “Kendimi tam bir salak gibi hissettim” diyor.
Toplantıyı iptal edip Londra’ya dönmeyi düşünse de dişlerini sıkıp müzakereye gidiyor: “Barış süreci boyunca uyguladığım ilk kural, acı verse de görüşmeleri sürdürme kararlılığıydı. Alternatifi, şiddetin kolayca doldurabileceği tehlikeli bir boşluğun meydana gelmesiydi çünkü. Bunun gibi kritik noktalarda, kolayca kapıldığım kişisel öfkemi yenmem, görüşmeci kimliğimle stratejik amaca yoğunlaşarak sakin ve makul davranmam gerekiyordu.” (s. 262)
Kendi kendisine şunu sorar: “Acaba bunlar IRA’ya bir gün son vermeyi gerçekten istiyor mu, yoksa bütün istedikleri bir türlü sona ermeyen müzakere süreciyle bizi meşgul etmek mi?”
İlk buluşmalarında konuşmalar olağanüstü sert geçer. IRA adına müzakereye katılanlar, “Sertlik örgütün bölünmesine yol açar, silâhların susması kararı alındığında örgütün bir kısmının yola devam etmesini istemiyorsanız biraz daha sakin olun” derler. Powell’ın cevabı şu olur: “Onu bunu bilmem, eğer bir kısmı eski hallerinde kalmada ısrarcı olursa biz diğerleriyle yola devam ederiz...”
Kitaptan aktaracağım ikinci anektod da, terör örgütünün süreç içerisinde işlediği bir cürümle ilgili: Omag kentinde 100 - 150 kg kadar bir bomba patlar. Ortalık ana-baba gününe döner; aralarında çocukların ve hamile annelerin de bulunduğu 29 kişi hayatını kaybeder, yüzlerce kişi yaralanır... Eylemi, kendilerine ‘Gerçek IRA’ (RIRA) adını veren bir grup üstlenir. Barış sürecine karşı IRA unsurlarının oluşturduğu bir örgüt...
En kanlı eylemlerinden biridir Kuzey İrlanda tarihinin... Powell kitabında (s. 139) şu notu düşer:“Bu dehşet verici olayın sonrasında meydana gelen birkaç iyi gelişmeden biri, RIRA örgütünün kendini savunamaz hale gelip ortalıktan çekilmesidir.”
Olay 18 Ağustos’ta cereyan etmiştir; 7 Eylül günü şiddeti terk ettiğini açıklar RIRA...
Ciddi endişem, iki coğrafyanın insanları arasındaki karakter farkı:
İngilizler soğuk ve serinkanlı, bizler ise fazla gergin ve çabuk kızan tipleriz.
Yine de sakin olalım derim ben...