Paulo Coelho’nun Akra’da Bulunan El Yazması kitabının bir yerinde, 1099’da kentleri Haçlı Ordusu’nca kuşatılmış Kudüs’ün Yahudi, Müslüman ve Hıristiyan halkına seslenen o Kıpti bilge şöyle der: Çocukluğumuzdan itibaren hep, isteklerimizin imkansız olduğu söylenir. Yıllar geçer, bizler, önyargılarımızı, korkularımızı ve pişmanlıklarımızı oluştururuz. Bundan kurtulun. Yarın değil, bu akşam değil, hemen şimdi.
21’nci yüzyılda insanlık, kutsal, kadim ve insanlığın ortak kültürüyle yüklü kentlerinin talan edilmesiyle yüzleşen Kudüslülerin durumundan farklı değil. İnsanlık için, yaşamla yüzleşme zamanıdır. Kapitalizmin, 70’li yıllarda karşılaştığı “ikinci kriz dalgasından” sonra yaşadığı süreç, yaşadığımız çağa, öfke ve şiddetin, ayrımcılığın ve nefretin tohumlarını taşıdı, artık hepimiz vahşi bir ormanın içinde sağ kalmaya çalışan bencil ve acımasız varlıklara dönüşmüş durumdayız.
Sosyal medya ile “küreselleşmenin nimetlerini sağladığını” ileri süren o güç, nefretimizin güçlenmesini, birbirimizden kopmamızı ve barikatların arkasında sözde huzur bulmamızı istiyor.Ne demişti bu yıl 92 yaşında kaybettiğimiz sosyolog Zygmunt Bauman: Bireyin bu kadar önemsendiği bir çağda dışlanmışlık yıkıcı bir duygudur, insanlar sosyal medya üzerinden var olmayı sevdiler. Ama, sosyal medyayı, ufuklarını genişletmek için değil, yalnız, kendi gibi düşünenlerle birlikte olmak için kullandılar. Sizin gibi düşünmeyen birini bir el hareketiyle arkadaşlıktan atmanız çok kolay ve yalnız sizin gibi düşünen insanlarla birlikte olmak ise çok konforlu bir tercih. Bu açıdan baktığınızda sosyal medya bir tuzaktır.
Kapitalizm sizi gözden çıkardı bile...
Kapitalist üretim sistemi, hepimizin ortak evi olan gezegenimizin sınırlarını zorlayan bir yapıya kavuşmuş durumda, vardığımız nokta, 1.5 dünyaya ihtiyaç duyduğumuz yönünde, yani, şu anda gelecek kuşaklardan borç alarak yaşamımızı sürdürüyoruz. Stephen Hawkings’in son üç yıldır ısrarla, “insanlığın kainatta varlığını sürdürebilmesi için yeni bir gezegen bulmasına 100 yılı kaldı, böyle devam ederse hep birlikte yok olacağız” demesinin nedeni bu.
Daha vahimi, kapitalizm için artık,“sisteme dahil edilip, üzerinden yüksek kar elde edilecek” alan kalmadı, dünya kentleşti, tüm coğrafyalar sistemin içine “entegre” oldu. Sonuç: Kentlerin çevresini kuşatmış ve sistemden “doğduğu an” dışlanmış, geleceğe dönük umutları hiç olmamış insanların yaşadığı barakalar...
2008 “üçüncü büyük kriziyle” birlikte karşımızda artık,“küresel demokrasi ve refah” sözünü unutmuş, yerine “küresel faşizm ve savaşı” yerleştirmiş güçlerle karşılaştık.
Sistem, hepimizi, dünya servetinin yüzde 52’sine sahip yüzde 1 ve bu küresel sınıfa bağlanmış yüzde 19 orta halliye ayak bağı olarak görüyor.
Dikkat edin, faşist Wilders’in, “Hollanda parlamentosunda Türk istemiyorum” sözlerine Tunahan Kuzu gereken cevabı verirken, Wilders sırıtıyordu, çünkü, geleceğin dünyasında kendi yerinin sağlam olduğuna inanıyor.
Erdoğan’ın telaşını anlayın lütfen...
Erdoğan, belli ki, “otokrat” olarak ilan edilen Putin veya Hi’nin gördüğünü görüyor. Bütün cephelerde tıkanmış emperyalizmin “kadim ulusların” ve “güçlü ulus devletlerin” üzerine daha kanlı senaryolarla geleceğini anladı. ABD-Almanya’nın Yunanistan’da yaptığı ve “tartışmalı bölgelere hızlı intikali” hedefleyen askeri tatbikat Rusya’ya mı karşı sanıyorsunuz?
Bauman bu telaşın nedenini çok açık söylüyor: Paranın küresel güçlerde olduğu bir dönemde, ulusal seçimlerle işbaşına gelen siyasi kadroların manevra alanı daraldı. Toplum, oy verdiği siyasi kadroların vaatlerini yerine getirememesi karşısında demokrasiye olan inancını yitirmeye başladı. Artık çatışma sınıfsal değil, bireyler ile toplum arasındadır ve artan güvenlik zaafiyeti özgürlüklerin de sonunu getirecektir.
Aslında görmemiz gereken ana gerçek şu: Küresel güçler, ırkçı kimlik taşıyan, “küresel polis devletinin” inşası için kolları sıvamış durumdalar. Bu plana zorluk çıkartan tüm “ulusalcı liderler” ise, tek kelimeyle “diktatör” olarak adlandırılıyor.Tipik örnek “Sarraf Davası”dır. O davaya adı karıştırılanların ABD’li savcılara göre suçu, Amerikan çıkarlarına ihanettir. Türkiye’nin çıkarı için çalışmış Halkbank Genel Müdür Yardımcısı bu nedenle orada hapistedir.
Dünyadaki durum budur...
Artan endişem, çıkış yolları daralan küresel emperyalizmin sona doğru kitlesel intihara yöneleceğidir. Kuzey Kore bahanesiyle nükleer füzelerin düğmelerine yakınlaşan o parmakların gelecek açısından alarm olduğuna inanıyorum.
Belki de Cemil Meriç’in “Bir çağın vicdanı olmak isterdim” cümlesi tam bugünler içindi...