Kavgayı sevmem; kendi çocuklarım dahil hayatımda kimseye elimi kaldırmış değilim... İhtilâflara elbette taraf oldum; Türkiye’de tarafsız kalmak mümkün mü, hele bir yazarın tarafsız kalması? Ancak tarafgir olmak yerine adaletli olmayı yeğledim hep...
Babam kavgacı biriydi; özellikle siyasi çizgisi söz konusu olduğunda... İlk siyasi kavgaya onun sayesinde tanıklık ettim: 1957 seçimleri öncesiydi ve CHP’lilerin yoğun yaşadığı bir mahallede oturuyorduk; babam her gün birilerine lâf yetiştirmekle meşguldü. Çetin geçen bir kampanyadan DP yeniden muzaffer çıkınca, evimizin caddeden görünen yerlerine alev alev yanan meşaleler yanında üzerinde ‘İt ürür, kervan yürür...’ yazan bir de pankart asıldı...
Mahalleli bizimle uzun süre konuşmadı...
DP’nin sonraki yılları da etrafla ilişkilerimizde hiç yardımcı olmadı: ‘Vatan cephesi’ oluşturuldu... Meclis’te ‘tahkikat komisyonu’ kuruldu... Üsluplar sertleşti, gerilim tavan yaptı... Adnan Menderes’in Londra uçak kazasından sağ kurtulması ardından başlayan CHP ile ‘bahar havası’ da uzun sürmedi...
Hep kavga... Hep kavga...
İşte o zaman ‘kavgacı’ olmamaya karar vermişimdir... Çocuk aklımla...
Turgut Özal’lı yılları ‘gazeteci’ olarak yaşadım. O da, Menderes gibi, ülkeye çağ atlatmayı görev bilmişti. Özal da, Menderes gibi tabiaten kavgacı olmadığı halde, kadir-kıymet bilmeyenlere bakıp sertleşmeyi yeğledi. Durduk yere ‘siyasi hakları’referanduma götürmekle ülkeyi kutuplaştırdığını bile fark edemedi; fark ettiğinde hayli gecikmişti...
Hayatının en büyük hatasını ise Çankaya Köşkü’ne çıkarken yaptı Özal; kendisinden sonra kimin başbakan olacağını belirlemek üzere 18 isim açıklayarak... Böylece partisi içerisine nifak sokmuş oldu Turgut Bey... ‘18 Türk büyüğü’ diye adlandırılan bu kişiler, ‘Sen olmayacaksın, ben olacağım’ kavgasına girişerek hem birbirlerini, hem de partilerini yaraladılar...
Özal’ın bulduğu, başbakanlığı ‘18 Türk büyüğü’ dışından bir partiliye verme formülü ANAP’ın gücünü biraz daha törpüledi. Çankaya’dan partisine her müdahale edişi de, ANAP’ı daha da zayıflattı...
Ne olduğunu hatırlayanınız çoktur: İki yıl önce yüzde 50’si ‘’Eski siyasiler bir daha siyasete dönmesin’’ diye oy kullanmış insanlar fikir değiştirip hep kazanmaya alışmış ANAP’ı üçüncü partiliğe düşürdüler; az kalsın siyasi yasaklı kalacak Süleyman Demirel’i başbakan yaparak...
Çankaya’daki Özal ile Başbakanlık’taki Demirel kavgası ise ülkeye çok şey kaybettirdi.
‘’Menderes’i astınız, Özal’ı öldürdünüz’’ yazılı pankartları gördükçe, her ikisine de büyük sempati duyan bir siyaset gözlemcisi olarak, onlara yapılanları hatırlayıp kahroluyorum. Gerçekten de baştakilere çok çektiren bir siyasi sistemimiz var: Öfke hâkim hale geliyor, ‘kavgada yumruk sayılmaz’ safsatası doğal karşılanıyor ve sonrasında kaybeden ülkemiz oluyor...
‘’Erdoğan’ı yedirmeyeceğiz’’ diyor aynı pankart... Hem de artık siyasetçinin önünde sandıktan başka bir miyar kalmadığının ayan beyan göründüğü bir çağda... Siyaset adamlarını yiye yiye siyaseti öldürdük...
Görmek istediğim pankart, üzerinde ‘’Ülkemize kaybettirmeyeceğiz’’ yazandır...