Bir süredir minik minik büyüyen bir ‘sorun’ vardı Kerem ile aramızda... Ben ödevlerini daha sık hatırlatır hale geldim ona, o da daha sık “Tamam anne, birazdan yapıcam anne, biliyorum anne, hatırlatmana gerek yok anne!” demeye başladı. İçimden “Ya Halime, bi dur! Bu çocuk üç yıl boyunca ödev konusunda hiç sorun yaşamadı. Bak bakalım sorun nereden çıkıyor?” diyen sese kulak verip onunla konuştum. Konuları ‘zaten’ bildiğini, sürekli aynı şeyleri tekrarlamaktan sıkıldığını, aynı işlemi hep yapmak istemediğini söyledi. Ben de bu konuları öğretmenleriyle konuşmasını ama ödevin ona verilmiş bir sorumluluk olduğunu yineledim. Ama ne zaman ki, ikinci sınavların notları ilkinden 15-20 puan daha düşük gelmeye başladı, işte ben o zaman “Hımm, durum düşündüğümden vahim” deyip vites yükselttim. Daha sık hatırlatmaya başladım, böylece işler çığrından çıkmaya başladı. Kerem’in sesi ve itirazları yükseldi, benim sesim de. Sonra bir gün Kerem, aldığı notu ağlayarak söylediğinde ve “Bana kızacağını düşünüyorum” dediğinde kendime kocaman bir “Duuuurrrr!” levhası gösterdim. Ona sıkıca sarıldım, aldığı notun öncekine göre çok düşük olmakla birlikte kötü olmadığını ama nota değil, onun ağlamasına üzüldüğümü söyledim. Sonra oturdum “Kerem Kahveci’nin annesi Halime” olarak bir taahhütname yazıp imzaladım. Bundan sonra oğluma dersle ilgili hiçbir hatırlatmada bulunmayacağıma ama ne zaman isterse bana danışabileceğine, her zaman onun yanında olduğuma, bu konuda oğluma güvenmeyi seçtiğime ve onu çoooooook sevdiğime dair bir sözleşme... Okudu, yüzü aydınlandı ve bana geri verdi. “Yok!” dedim, “Sende kalsın. Olur da sözümü unutursam, bu taaahhütnameyi burnuma daya!” Daha çok gülümsedi.
BAŞARISIZ OLMA ENDİŞESİ
Ertesi gün okuldaki rehber öğretmenini arayarak Kerem ile yaptığımız konuşmayı anlattım. “Anne-çocuk” ilişkisinde yaşadığımız kimi ‘gerilimleri’ dersleri de ekleyerek artırmamayı, bu nedenle artık ona ders sormayacağımı, ancak derslerdeki not düşüşünün ardındaki nedeni öğrenmek istediğimi, bunun da nota bağlı bir kaygı olmadığını söyledim. Bir öğretmeni Kerem ile konuştuktan sonra beni aradı. Oğlum, sınavlarda yetiştiremeyeceğini düşündüğü için bazı soruları bildiği halde aceleden yanlış yaptığını söylemiş. Düşük not alınca üzüldüğünü de. “Derslerde hep aynı şeyleri tekrarlamak değil, yeni ve farklı şeyler öğrenmek istiyorum. Mesela matematikte daha çok problem çözmek istiyorum” demiş. Öğretmeni bunları aktarırken ‘başarısız’ olma endişesi taşıdığını da söyledi.
Onunla yaptığımız sözleşmeden dolayı mutlu göründüğünü de... Bunların üzerinden iki hafta geçti, hatta biraz daha fazla. Sonucu görmeden yazmayayım dedim, o nedenle bekledim. Sonuç; Kerem hem daha mutlu bir şekilde ders çalışıyor hem de rahatlamış durumda. Geliyor, dersini istediği zaman yapıyor, araştırması gereken konular için bilgisayarı kullanıyor. Yapamadıklarını soruyor. Ben ise onun böyle keyifle ders çalışmasından daha çok ‘mutlu’ olmasından dolayı mutluyum.