Seçim hükümetinde anayasal bir zorunluluk olarak HDP, iki bakanla temsil ediliyor, HDP seçimlere katılacak. Ama bir yandan da PKK çatışmaları sürdürmeye kararlı görünüyor ve Kandil’den, HDP’nin seçim hükümetinde yer almasının kendi pozisyonlarını değiştirmeyeceği yönünde açıklamalar geliyor.
Daha düne kadar, barış yapmak istediğiniz bir güç, çatışmayı sürdüreceğini ilan ediyor ve sizi silah zoruyla ikna edeceğine veya ‘dize getireceğine’ inanıyorsa, olacak hal, şimdi içinde bulunduğumuz hal’dir:
Bir ayağı Türkiye’de, bir ayağı, Türkiye’nin hükümranlık hakkını tartışmalı hale getiren, ihlal eden demokratik özerklik inşasında olan bir hareket söz konusu.
PKK, kendisi için eğer bir gelecek olacaksa, bu geleceği Türkiye’de değil, Türkiye’den koparıp, farklı bir sistem inşa edebileceğine inandığı teritoryal bir bölgenin içinde arıyor. Eğer bu mümkün olursa, bu bölge Suriye’deki Rojava’yla birleşecek ve PKK yola bu birleşme üzerinden devam edecek. Ne Kürtler ne Türkler birbirini kandırsın, PKK aklına yön verenlerin tahayyülü özetle budur.
HDP’ye oy veren altı milyon insanın aksine ve Türkiyelileşmek projesine rağmen, PKK’ye yön verenler kendileri için Türkiye’de bir gelecek olabileceğine inanmıyorlar.
İnansalardı, otuz yıllık acı ve yastan ibaret bir hafızayı yeniden uyararak, Türk halkının etnik hınç ve öfkeyi sonsuza kadar yaşamasını ve kendisine yapılan kötülükleri hiç unutmamasını mümkün kılacak yeni acılar yaşatmayı stratejilerinin temeli haline getirmez, bir ayda onlarca polis ve askeri şehit etmezlerdi.
Bu ülkede savaş travmalarının yarattığı ve eğer normalleşmese, beraber yaşamanın mümkün olmayacağı büyük acılar ve büyük bir yas var.
PKK’nin son hamlesi, son saldırıları, bu acıyı ve yası yeniden hatırlattı ve canlandırdı.
Barış isteyen, kendi geleceğini bu ülkede arayan bir hareket böyle davranamaz. İnsanlara bu acıları ve yası unutmaları için biraz fırsat verir. Ki bu fırsatı o acılara ve yasa muhatap olmuş insanlar, unutma ve affetme yolunda geliştirebilsin ve kullanabilsinler..
Ama PKK tam tersini yapıyor. Yüzleşme eğilimlerinin toplumda güçlendiği her zamanda, eyleme ve harekete geçiyor. Karadenizli yaşlı bir amcanın, eğer barış olacaksa, Öcalan’ı evinde misafir edebileceğini duyduğumuz bir zamanda, o amcanın yaşadığı şehre asker ve polis cenazesi yollamak, kendi geleceğine, İmralı’da tutulan liderinin geleceğine ve bir arada yaşama idealine ateş etmek değil de, nedir?
PKK, kendi geleceğini bu ülkede görmüyorsa ve bunun için savaşıyorsa Kürt halkı ne yapacak?
Kürt halkı, PKK’nin ona dayattığı gibi, kendi geleceğini bu ülkede görmekten vazgeçebilir ve sırf macera olsun diye, PKK’nin akıl almaz serüveninin peşine takılabilir mi?
Bunun için makul bir sebep var mı gerçekten?
Sorun artık, iki partinin (HDP ve AK Parti) Kürtler’den aldığı oy oranlarının mukayesesi ve bir seçim yarışı olmaktan ibaret değildir. Kürtler için tarihi bir tercih yapmak kaçınılmazdır.
Kürtler, ya, kendi geleceğini artık bu ülkede aramayan, bu ülkeden koparabileceğini düşündüğü teritoryal bir alanda ve yeni bir iktidar denemesinde arayan bir hareketin ve imzası kanla atılan siyasi bir denemenin parçası olmayı kabul edecek ya da bin yıldır birlikte yaşadığı bir halkla, demokrasi ve barış seçeneğini güçlendirerek, siyasi bir tercihte bulunacak.
Türk halkıyla iç içe yaşayan, Türkler’le akraba olan bir halk olarak, Kürtler ve Türkler için doğru bir tercih, bugünün koşullarında silahı eline alıp, PKK’ya savaş açmak anlamına gelmiyor. Halkların halkları boğazladığı bir halde değiliz çok şükür, Suriye ve Irak’tan farklı olarak, sivil ve demokratik araçlar hala tükenmiş değil. Seçimlerde sandıkta yapılacak doğru bir tercih, karabulutları dağıtabilir, PKK’yı bu maceradan caydırabilir.
PKK Kürt halkının değil sadece ama Öcalan’ın da geleceğiyle oyun oynuyor. Benim için bir gelecek yoksa sizin için de yok demeye getiriyor..
Liderlik inisiyatifi ve gücü böyle zamanlarda tarihle bir sınav yaşar.
Öcalan’ın bir alışkanlığı vardı, zor zamanlarda ‘ben yokum artık, beni dinlemediniz ne haliniz varsa görün’ der işin içinden çıkardı. Bu tavırla hal yoluna konulacak bir şey kalmadı, durum gayet ciddi.
Öcalan, hala ‘Türkiyeci, Anadolucu’ çözümden yana mıdır?
Bu soruya Öcalan’ın vereceği samimi bir cevap, samimi ve kararlı bir çağrı, PKK’yi yönetenleri değil belki ama Kürt halkını yeniden düşündürecek ve yol yakınken bir felaketin kıyısından dönülecektir.
Not: Rudaw’a Öcalan’la ilgili olarak söylediklerim ya muhabirin dil’i kullanmaktaki beceriksizliği ya da bilinçli bir çarpıtma sonucu tahrifata uğradı. Öcalan’ın barışı güçlendirecek bir çağrı yapması önemlidir elbette. Bu çağrının yapılmasını mümkün kılacak yöntem ve araçlara ben değil, hükümetin yetkili organları karar verir. Bu yöntem ve araçları tartışmak benim vazifem değildir. Rudaw’ı ciddiye alır her defasında muhabirleriyle görüşürdüm. Ama anlaşılan bundan böyle daha ihtiyatlı yaklaşmam gerekecek.