Bence gelinen anın adı böyle konmalı:
- Öcalan’ın sınavı.
21 Mart 2013’te Öcalan adına bir deklarasyon yayınlandı. Kimse kimseyi aptal yerine koymasın, mesaj çok netti:
- Silahlar bırakılacak, militanlar ülke dışına çıkacak, artık mücadele demokratik zeminde yürütülecek.
Öcalan’ın mesajı böyle bir içeriğe sahip olduğu için anlam kazandı. Öcalan o mesajda, “Ben böyle söylüyorum ama siz aldırmayın, ayak sürümeye devam edin, oyunu böyle sürdürelim” deseydi zerre miktarı ciddiye alınır mıydı? Tabii ki ciddiye alınmazdı, öyle bir olayı Hükümet’in topluma bir gelişme olarak sunması da mümkün olmazdı.
2013 Nevruz deklarasyonu boşluğa düştü, çünkü Kandil Öcalan’ın verdiği söze uymadı. Ondan sonra hem vaat edileni yapmama hem de Öcalan’ın “Önder”liğini çiğnememiş gözükebilmek için “Hükümet adım atmadı” vs. gibi gerekçe üretimine gidildi.
Tarih 28 Şubat 2015.
Hükümet adına Yalçın Akdoğan, HDP adına Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan kameraların karşısına geçiyor ve bir kere daha Öcalan’ın “Silah bırakma ve demokratik mücadele” sözünü tekrar ediyor.
Diğer kısım, hani Hükümet’in yapması beklenen 10 madde, herkes biliyor ki, soyut ve içinin doldurulması için pek çok katılımcının devreye gireceği birçok farklı düşüncenin serdedileceği şeyler... Tamam Öcalan bunlar üzerinde düşünmüş ve önermiş ama bunların mutlaklık içermediği de açık. Türkiye’ye bir şeyler önereceksiniz ve bunlar tartışmasız ilkeler gibi görülecek, bu mümkün mü? Bizde “Tek Parti döneminde bile böyle bir mutlaklık söz konusu olmuş mu? Sonuç itibariyle gerek Doğu-Güneydoğu için gerek tüm Türkiye için bir öneriniz olacaksa, bu kesinlikle tartışmaya açık olacak.
Somut durum, silahlar ve silahlı yapılar meselesinde ne yapılacağıdır.
O yapının hiçbir meşruiyyeti yoktur ve maalesef, bu meşruiyyet dışı vakıa, on yıllar boyunca var olmaya devam etmiş, on binlerce cana mal olmuş... Aslında ben “meşruiyyet dışı” diyerek,“normal olmayan” bir yapıya işaret etmiş oldum. Belki örgüt cenahı bu yapılanmayı kendi durduğu noktadan “meşru” görebilir. Ama o durumda bile bu yapılanmanın “Normal” olmadığı muhakkaktır. Ortada bir devlet var iken, ikinci bir silahlı yapı normal değildir, şayet silahlı yapı kendisini meşru görüyorsa, o zaman devleti meşruiyyet dışında görmesi gerekir. Zaten bu mantık ile yıllarca devletle-örgüt mücadele etmiştir.
Gelinen noktada örgütün tepesindeki zatın yaklaşımının tercümesi, devletin meşruiyyetini kabul etmek, silahlı yapının kimi haklar için dağa çıkılmış olunsa bile normal olmadığını idrak, haklar mücadelesinin gerekirse devleti değiştirmeyi de kapsayacak boyutta verilmesi, dolayısıyla silahlı yapının sona erdirilmesi kararıdır.
Öcalan bu noktaya gelmiştir. 2 yıl önce geldiği nokta da budur. Bunu deklare de etmiştir.
Ancak Öcalan cezaevindedir.
Öcalan’ın kararına silahlı yapının karargahı olarak Kandil’in uyup uymaması sorunu vardır.
Silahlı yapının siyasi rantını devşiren HDP çizgisi ise ancak Öcalan ile Kandil arasındaki uyum-uyumsuzluk salınımında bir tavır sahibi olabilir.
“Normal”de, Kandil’in “Önder” olarak tanıdığı Öcalan’ın kararına itiraz gibi bir tavrı olmamalıdır.
Ancak 2013 Nevruzundan sonra olduğu gibi, Kandil’in ayak sürümesi ve Öcalan’ın bunu görmezden geliyor gözükmesi örneği vardır.
Hani Öcalan dışarıda olsa, Kandil de böyle ayak direse, Öcalan’dan gelecek tepki tahmin edilebilir. Ama Öcalan içerde ve elinde “Önder karizması” denen şeyin psikolojik etkisinden başka bir şey yok. Belki de Kandil hem Öcalan’ın “Önderlik” pozisyonuna saygılı görünüp hem de el altından “Öcalan tutsak, o ancak böyle hareket edebilir” gibi bir kanaatle onu devletin kullandığı“anahtar adam” seviyesine indirgeyebilir.
Selahattin Demirtaş’ın “silahlara veda” açıklamasının yapıldığı gün verdiği tepki yadırgandı. “Neyi oynuyor Demirtaş” soruları geldi. Tavrı, haklı olarak “Öcalan’a rağmen” bir tavır olarak değerlendirildi.
Öcalan’ın açıklamasının neti silahların bırakılması ve silahlı yapının ülke dışına çıkmasıdır. Geriye kalanın hepsi barış sürecini engelleme yönünde ayak sürümedir ve Öcalan’a ne kadar itibar edildiğinin sınanmasıdır.
Öcalan eğer Kandil’e, HDP’ye, Avrupa ayağına “Ben bazı açıklamalar yaparım ama siz bildiğinizi okuyun” gibi peşin bir sapma alanı bırakmamışsa o zaman her ayak sürüme Öcalan’ın dışlandığının göstergesi olacaktır. O zaman da Öcalan’a bir görüşme partneri olarak bakmanın bir anlamı bulunmaz.
Görelim bakalım Öcalan’ın sınavı nasıl sonuçlanacak?