Umutsuz olmak için hemen hiçbir sebep ortada yokken neden zil çalıp oynamıyorum?
Bu soruyu sizlere değil, kendime soruyorum. ‘Kürt sorunu’ için terörü de sona erdirecek yeni bir sayfanın açıldığına sevinen sevinene... Köşeler bu defa sonuç alınabileceğine dair öngörülerle dolu; medya patronları bile tarihimizde ilk defa “Aman sürece halel gelmesin” hassasiyetini kamuoyuyla paylaşıyor... CHP lideri “Sonunda terörü bitirecekse sürece devam” mesajı veriyor...
Daha önemlisi, sürecin odağında bulunan İmralı’daki mahkûmun devlet yetkililerine ve BDP’lilere verdiği gazetelere yansıyan mesajlar: Dünyanın geldiği noktayı ve Türkiye’nin konumunu doğru değerlendirmiş, birlikte yaşamayı önemsediğini belli eden, yüklendiği sorumluluğun farkında ve onu şimdi kullanmanın neler kazandıracağını anlamış görünüyor Abdullah Öcalan...
Neredeyse her virajda “BDP olmazsa olmaz” dediğim ve her seferinde hayal kırıklığına uğradığım için bütün dikkatimi BDP kadrosuna veriyorum günlerdir; aa o da ne, bu kez BDP’liler de heyecanlı görünüyorlar: Adaya gidip gelenler heyecanlı... Onların getirdiği mesajları dinleyenler heyecanlı... Yaptıkları açıklamalar da heyecan verici...
Kendi kendime, “Ee, daha ne istiyorsun be adam?” sorusunu böyle bir ortamda soruyorum işte...
Evet, ben de umutluyum umutlu olmasına, ancak üzerimde sürekli çimdiklenme etkisi uyandıran o sesi de işitmezlikten gelemiyorum işte. “İhtiyatlı ol; görünürdeki bütün ilgili taraflar bu kez duyarlı davranıyor, ama ya iç ve dış görünmeyen taraflar?” diye sorup duran o sesi...
O ses bütün neşemi kaçırdığı gibi umutlarımın peşine takılıp gitmemi de engelliyor.
Faaliyette bulunduğu uzun yıllar boyunca, PKK örgütünün yolunun, içeride ve dışarıda çok değişik kişi ve örgütlerle kesiştiği bir sır değil; PKK adına dünyanın dört bir tarafına dağılmış binlerce insanın varlığı ve onların her gün can derdine düşebilen dağdaki silâhlı kadrolardan farklı olarak tuzlarının kuru olduğu da... Dağda bulunanlar da yalnız ülkemizden gitme militanlar değil artık; aralarında çevre ülkelerden çok farklı düşüncelerle harekete katılmış ve ‘Türkiye’nin esenliği’gibi bir derdi bulunmayanlar da var...
Abdullah Öcalan’ın bir işareti veya bir mesajı, yılların alışkanlığını değiştirir, kurulmuş nice örtülü irtibatı önemsiz hale getirir, değişik çıkar hesaplarını boşa çıkarır ve beklendiği gibi terörü sona erdirir mi? Hz. Musa’nın Nil’i yaran âsâsı gibi...
“Hepimizin yüreğini ağzına getiren açlık grevi sürecinin en tehlikeli döneminde eylemi sona erdirmeye yaramıştı mesajı, şimdi niye olmasın?” diye düşünenleriniz olduğunu biliyorum. Doğrusu bugüne kadar dağda-ovada-kentte PKK ile ilintili kim varsa hepsinin verdiği mesajlar da Öcalan’ın sarsılmaz liderliğini vurgular yöndeydi. Devlet adına “Yaparsa o yapar” denilen kişi Başbakan Tayyip Erdoğan’dı, PKK adına da Abdullah Öcalan...
Tayyip Erdoğan devlet adına yapılamayanı yaptı ve ilk adımı attı; acaba Abdullah Öcalan’ın karşı adımı atmasına örgütü izin verecek mi?
Verdiğini görünceye kadar sevincimi kendime saklayacağım.