Avrupa’da kriz var. Amerika’da 6 Kasım’da başkanlık seçimi var. Seçim Obama için hayati önemde... Avrupa’da krizin kaynama noktasından patlama noktasına gelmesi, Obama’ya seçim kaybettirecek... Bu yüzden Obama’nın Meksika’daki G20 toplantısı vesilesiyle Almanya, Fransa ve diğerlerine -Lütfen 6 Kasım’a dek kriz çıkarmayın- diye rica etmesini bekliyorduk.
Obama -6 Kasım’a kadar kriz çıkarmayın- demiş, ama bunu atından inmeden yapmış ve ‘rica’ yerine eleştiriyle yapmış... Sonuç: 6 Kasım’a dek kriz çıkmama garantisi yok... Almanya üzerine gelinmesinden rahatsız. Almanya haksız yere hedef tahtasına konduğunu düşünüyor. Amerika -Avrupalılar’ın organize olamamasından- rahatsız ayrıca, Amerika -Almanya’nın inatçılığından rahatsız... Sonuçta herkes birbirinden rahatsız ve sorunun çözümü yolunda bir ışık yok. Avrupalılar, Obama’nın kendi seçimini kurtarmak için önünü arkasını ölçmeden kendilerine baskı yaptığını düşünüyor. Aslında Euro krizinin öyle Obama ricasıyla önlenir hali de yok. Üstelik taraflar arasındaki ayrılık fazla. Obama-Merkel görüştüler ve taraflar, görüşmenin nasıl geçtiği konusunda bile anlaşamadı. ABD -Almanya büyüme konusunda ABD’nin görüşlerine yaklaştı- dedi. Almanya -Yok öyle şey- dedi... Ayrıca da herkesin seçimi var. Merkel’in seçimi yaklaşıyor. İtalya’da Başbakan Monti’nin daha fazla görevde kalamayacağı konuşuluyor.
Merkel’in zirve sonunda basın toplantısı yapmadan G20’den ayrılması işin tuzu biberi oldu. Merkel elindeki kartları göstermek istemiyor. Merkel’in kartı şu: Almanya, önünü ardını görmeden dipsiz Avrupa kuyusuna para atmak istemiyor. Para atılacaksa, Avrupa mali sisteminin daha kaynaşmasını ve tepeden görünür, denetlenir, şeffaf yapıya kavuşmasını istiyor. Vereceği paranın hesabını tutmak istiyor. Bu durumda Obama’ya muhtemelen -Kriz çıkmasını biz de istemiyoruz. Bizim adım atmamız için Avrupa sistemi daha birleşmeli- dedi. Birleşme deyince, merkezi idare herkesin bütçesine bakacak, vergilerine bakacak, AB üye devletleri eyalet olacak.
Bugün -Cuma- Almanya, İtalya, Fransa ve İspanya’nın Roma’da buluşması önemli. Ay sonundaki AB zirvesi de önemli. Merkel, Euro’yu savunmak için birleşik Avrupa istiyor. Böyle bir Avrupa’nın doğal patronu olacaktır. Avrupa ise hem buna hazır değil, hem de niyetli değil. Öte yanda, mevcut yapı sürdürülecek gibi değil. Avrupa’da 6 Kasım’a dek kriz çıkmama garantisi henüz yok.
Krizden ABD mi, Avrupa mı sorumlu?
2008’den beri süren ekonomik - finansal çalkantı herkesin sinirini bozdu. G20’de bir Kanadalı gazetecinin sivri sorusu, Avrupa - ABD kavgası çıkardı. Kanadalı gazeteci AB’nin -Başbakanı- sayılan Barroso’ya -Avrupa’nın krizinin faturasını neden Kuzey Amerika halkı ödesin- gibisinden destursuz bir soru sordu... ‘Gazetecidir, sorar’ demek mümkün ama Avrupalılar resmi zirvede şortla dolaşan bu kişiyi öfkeyle izlediler. Soru Barroso’yu kızdırdı ve ‘Buraya demokrasi ya da ekonomi dersi almaya gelmedik’ deyip, sürdürdü: ‘Bu arada, krizin Avrupa’dan kaynaklanmadığını da hatırlatayım. Kriz Kuzey Amerika’dan kaynaklandı ve bankalarımız, hani nasıl desem - Kuzey Amerika’da usul dışı uygulamalarla zehirlendi.’ Yani Avrupa ‘Sizin batık mortgage kağıtlarınız ve sair hokus pokuslarınızla biz krize girdik’ diyor. Amerika bu görüşe şiddetle karşı. ‘Yunanistan’ın ve diğerlerinin aşırı borçlanması ve yapısal sorunları bizim suçumuz değil’ diyor. Sonuç, karşılıklı suçlama... Taraflar sorunun teşhisinde anlaşamamış, tedavide nasıl anlaşacaklar. Yumurta kapıya geldiğinde organize olmaları ve bu tartışmaları geriye atıp işbirliği yapmaları beklenir, ama o zaman da geç olabilir. Piyasalardaki güvensizlik, siyasi güvensizlikten kaynaklanıyor. Ortam, güven kurulabilecek bir ortam değil, maalesef.
twitter.com/selimatalayny