Amerika bugün Başkanını, Temsilciler Meclisi’nin üyelerini ve Senatosu’nun üçte birini seçmek üzere 57’nci kez sandığa gidiyor. Başkanlık sistemi yüzünden bizim açımızdan başkanlık seçimi en hayati olanı. Çünkü istisnai bir durum olmadığı sürece ikili ilişkiler yürütme tarafından götürülüyor.
Biz her ne kadar seçimin iki aday arasında geçtiğini düşünsek de, aslında beş aday var. Liberteryan Parti adına Gary Johnson, Anayasa Partisi adına Virgil Goode, Yeşiller Partisi adına da Jill Stein seçime katılıyor.
Ancak Amerika seçim sisteminin niteliği yüzünden Cumhuriyetçi aday Mitt Romney ile Demokrat Parti’nin adayı ve şimdiki Başkan Barak Obama dışında kimsenin seçilme şansı yok. Diğerlerinin adaylığı baştan itibaren göstermelik.
***
Yapılan kamuoyu yoklamaları Obama’nın önde olduğunu gösteriyor. Fakat Obama’nın 3-5 puan önde olması seçimi kazanabileceği anlamına gelmiyor. 2000 yılında Al Gore ülke çapında George Bush’tan 500 bin civarında fazla oy almış olmasına rağmen seçilemedi.
Bunun nedeni Amerika demokrasisinin şahsına münhasır seçim sistemi. Bu sistemde seçmenler doğrudan başkanı seçmiyor, Seçiciler Kurulu’na oy veriyor. Bir eyalet dışında diğer 49 eyalette ve başkent Washington DC’de oyların çoğunu alan seçicilerin tamamını elde ediyor.
Florida, New York, Texas gibi nüfusun yoğun olduğu yerlerde kazanmak bazen ülke çapında oy almaktan daha önemli olabiliyor. Ne de olsa önemli olan 538 kişilik Seçiciler Kurulu’nda 270 oyu garanti altına almak. Al Gore 28 oy hakkı olan Florida’da 500 kişilik bir seçmen farkıyla ülke genelinde 500 bin oy fazla almış olmasına rağmen kaybetmişti.
Amerika Bülteni adlı periyodik yayına göre başkanın kim olacağını Pennsylvania, Ohio, Iowa, Wisconsin, Nevada, Virginia, North Carolina, New Hampshire, Florida, Colorado belirleyecek. Çünkü diğer eyaletlerde üç aşağı beş yukarı durum belli. Romney’in 191 oyunun, Obama’nın da 228 oyunun şimdiden garantilendiği varsayılıyor.
Bu eyaletlerin çoğunda da Obama önde görünüyor. Ayrıca Amerika’nın doğu kıyısını vuran fırtına sırasında Obama’nın gösterdiği liderliğin de kendisine oy olarak geri döneceğine inanılıyor. Romney’in krizden etkilenen orta sınıfa verebilecek bir şeyi olmadığı, dış politikada vizyonunun bulunmadığı geniş kesimlerce biliniyor.
Yine de Obama’nın seçilmesi garanti değil. Bu gece sabaha karşı bütün dünya gibi siyasetin ve ekonominin geleceği konusunda endişesi olan insanlar Amerika seçimlerini heyecanla takip edecek. Ama sonuçta kim seçilirse seçilsin mucize olmayacak, sorunlar ne içeride ne de dışarıda bir çırpıda çözülmeyecek.
***
Bana öyle geliyor ki Obama’nın seçilmesi halinde dünya daha az sarsıntı geçirecek, uygulamaya konulan politikalar sürdürülecek, bizi ilgilendiren Suriye başta olmak üzere pek çok konuda Ankara karşısında dilinden anlayan bir yönetim bulacak.
Bu, doğal olarak her konuda Amerika ile Türkiye’nin anlaşacağı, iki ülke arasında hiçbir sorun olmayacağı anlamına gelmeyecek. Bundan önce olduğu gibi bundan sonra da farklı bakış açıları farklı siyasetlerin uygulanmasına, bazen de çıkar çatışmasına yol açacak.
Suriye’de de, Ermenistan ile olan ilişkilerin niteliği konusunda da, Ortadoğu’nun geneli üstünde de değişik bakış açılarının gündeme geldiğini, hatta gündemi belirlediğini göreceğiz. Fakat hiç olmazsa dünyayı tanıyan, itidali ilke edinmiş bir başkan ve ekibi işbaşında olacak.