Geçenlerde CNN’in yaptırdığı bir kamuoyu anketine göre Amerika’da yaşayan eski başkanlar arasında en az popüler olanı “oğul Bush” çıktı. Bunda şaşıracak bir durum yok belki. Bütün dünyada aynı anketi yapsanız aynı sonuç çıkar. “Oğul Bush” hiç de hayırla yâd edilecek bir yönetim sürmedi Beyaz Saray’da. Ne var ki bu kimsenin beğenmediği başkan ikinci dönem için de seçilmeyi başardı. Burası önemli bir ayrıntı. Oysa “Baba Bush” ikinci defa seçilememişti. Üstelik Amerikan tarihinde Başkanlığa yeniden aday olduğu halde tekrar seçilmeyen sadece bir örnek daha var. O da Jimmy Carter. Biri cumhuriyetçi diğeri Demokrat gelenekten gelen bu başkanların bir ortak özellikleri daha hafızalarda: Her ikisi de Filistin meselesinin çözümünde sergiledikleri tutumla Yahudi lobilerini karşılarına almıştı.
Carter’ın, biliyorsunuz, birkaç sene önce yayımladığı “Palestine: Peace Not Apartheid” (Filistin: Apartheit değil Barış) isimli kitabı ABD’deki Yahudi lobilerini ayağa kaldırdı. Çünkü bu kitapta ileri sürdüğü tezler Yahudiler bakımından yenir yutulur cinsten değildi. En başta toprakları İsrail işgali altında olan Filistinliler için “eşit haklar” istiyordu.
Gerçi karşı tarafta da eski ABD Başkanını kucaklamaya hazır olmayan bir kitle vardı. Mesela bazıları “Carter Beyaz Saray’dayken İsrail’in dostuydu, Filistinlilerin hakları ancak şimdi aklına geldi” yorumu yaptılar ama Camp David anlaşmasındaki rolünün “Fıstıkçı”nın ikinci defa seçilmesine yetecek ölçüde yararlı bulunmamış olabileceğini düşünmediler.
Oysa biliyoruz ki Jimmy Carter’ın Filistin sorununun çözümü konusundaki önerileri o günkü İsrail yönetimini de ABD’deki lobilerini de memnun etmiyordu.
Diğer taraftan İsrail lobisinin karşı çıkmasına rağmen Mısır’a F-15, Suudi Arabistan’a ise Awacs uçakları sattığı için koltuğunu kaybettiği şeklinde yorumlar da var ki her hal ü karda Carter’ın politik kariyerinin Yahudi lobileriyle kesişen bir tarafı olduğu ortada. Yahudi lobilerinin aynı şekilde Carter’ın ulusal güvenlik danışmanı Brzezinski’ye yaklaşımları da dostane değildir.
Kaynaklarda zikredildiğine göre Jimmy Carter 1976’da Yahudi oylarının yüzde 68’ini almıştı. Ancak görevdeki performansı dolayısıyla 1980’de bu oyların ancak yüzde 45’ini alabildi ve neticede başkanlığı Reagan’a kaptırdı ve -yanlış bilmiyorsam- görevdeyken aday olup ikinci defa seçilemeyen ilk Amerikan Başkanı unvanını aldı.
İsrail’e mesafeli duran Amerikan taşrasının ve petrolcülerin temsilcisi George Bush’un akıbeti de aynı oldu. (Bu ikisinin arasında iki dönem görev yapan Reagan ise İsrail’e en sıcak yaklaşan ABD Başkanlarından biriydi.)
İşin ilginç yanı Bush’un oğlu da ABD Başkanlığı koltuğuna oturur oturmaz Filistin sorunu hakkında İsrail yanlılarının hoşlanmadığı girişimlerde bulunmaya başladı. Gerçi “beş milyon Yahudi için 600 yüz milyon Arabı karşımıza almak akıllıca değil” diyerek lobileri kızdıran ve istifa etmek zorunda kalan babasının Dışişleri Bakanı James Baker’ı yeniden kabineye alamadı. Ama göreve geldiği ilk günlerde yaptığı Filistin sorunu hakkındaki açıklamaları yine lobileri hoşnut etmeyecek türdendi.
Ne var ki 11 Eylül saldırıları gerçekleşince her şey tersyüz oldu. Aradaki buzlar bir anda eridi. Devletin en önemli postları birdenbire “neo-con”larla doldu. O günün anketlerine bakarsanız, oğul Bush sadece bugün değil, görevdeyken de “en az popüler Başkan” gibi görünüyordu; ama buna rağmen ikinci dönemde de seçilmeyi başardı.
Obama ise oğul Bush’un tam aksine başlangıçta aşırı İsrail yanlısı bir yaklaşım sergiledi; ancak dış politika gerçekleri ve ülkesinin çıkar öncelikleri onu ister istemez lobilerle karşı karşıya getirdi.
Şimdi sadece Cumhuriyetçi rakibine karşı mücadele vermiyor; aynı zamanda lobilerle savaşıyor.