kitabı da değil. Bütün bunlar, Türkiye bölgede aktif dış politika uyguladığı için ve Erdoğan kararlarından geri dönmediği için olmuyor.
Tek sebebi, dünya politikasının gerçekleridir.
Türkiye’nin başına geldiği, gelebildiği gibi ABD’nin, Rusya’nın, İngiltere’nin, Japonya’nın, İspanya’nın Çin’in de başına geliyor böyle şeyler. Bütün ciddi ülkeler gerilim zamanı geldiğinde gerilirler, kriz zamanı geldiğinde krizin içine dalarlar.
Uluslararası politika böyle dinamik bir süreçtir. Bir sabah kalktığınızda en olmayacak gerilimlerle baş başa kalabilirsiniz; en olmayacak iki ülkenin karşı karşıya kaldığını görebilirsiniz.
Eğer bir iddianız, hedefiniz ve perspektifiniz varsa tabi...
ABD ile Rusya’nın ilişkilerini bir günde dondurduğu dünyada yaşıyoruz. İngiltere’nin binlerce kilometre uzaktaki bir boğaz için İspanya’ya savaş gemileri gönderdiği bir dünyada... Çin ile Japonya’nın küçücük bir sorun için tetiğe sarıldıkları bir sahada bulunuyoruz.
Tek fark onların medyası bu gerçeği biliyor ve politikanın arkasında duruyor. Bizde ise medyanın malum kanadı kriz olsun, hükümet yıpransın diye duaya duruyor.
Türkiye’nin katliamcı Suriye yönetimiyle ilişkileri bozulmuş, Mısır darbecileriyle arası limoniymiş. Başka nasıl olacaktı! Eğer, aktif ve geleceği olan bir diplomasi uygulayacaksanız bundan daha doğal ne olabilirdi?
Hangi işe el atsak bize altın tepsi içinde sunulacağını mı zannediyorduk?
‘Bekleyip görmek’ kazandırsaydı
Öyle bir dünya yok ve olmayacak. Olsaydı, 80 yıldır başımızı kuma gömen ve adına “Bekle gör politikası” dediğimiz ama gerçekte “etliye sütlüye karışmayalım politikası” dediğimiz şeyden kazancımız olurdu. Halkınızın zenginliğini ve güvenliğini artırmak istiyorsanız aktif dış politika yapmak zorundasınız. Dış politika yapmak için de önce risk almak zorundasınız. Risk demek bazen huzurunuzun kaçması, bazen hesaplarınızın tutmaması demektir. Dünya; özellikle de Ortadoğu babanızın çiftliği değildir. 100 yıl uzak kaldığınız coğrafyaya dün girip bugün hakim olamazsınız. Kılcal damarlarına kadar paylaşılmış bir siyaset pastasından pay almak için zaman lazımdır. Türkiye de şimdi tam bunu yapıyor. Kollarını sıvayarak yılların ihmalini bitiriyor ama daha yapacak çok iş var.
Önce, dış politikanın arkasına güçlü bir ekonomi ve güçlü bir silahlı güç koymak gerekecek. Ardından güven tesis edilecek. Güven tesis etmek için de dün demokrasi deyip bugün darbeyi alkışlayamazsınız. Muhataplarınız; yani Araplar bilecek ki karşılarında her durumda aynı prensibi uygulayan bir ülke var. Bizim tek pazar gücümüz budur. Yoksa, dün demokrasi bugün darbe yarın yine demokrasi numarası yapan ABD ve Avrupa zaten 100 yıldır orada at koşturuyor.
Dünyanın en zor siyaset sahnesinde söz söylemek, alan büyütmek kolay değil. Kolay olmayacağını da unutmayalım.