Kimden bahsettiğimi hemen anlamışsınızdır: Galatasaray’ın ve millî takımımızın eski santraforu Hakan Şükür’den...
Kendisi şu an firarî bulunuyor.
FETÖ’nün ana karargâhı olan Amerika Birleşik Devletleri’nde mukim.
Orada lokanta işletiyor.
Bu yazıya konu olmasının nedeni şu:
Dün internet mecralarından birinde, Trabzonspor-Galatasaray maçının ardından değerlendirme yapan futbol yorumcularının, söz Hakan Şükür’den açıldığında isim zikretmekten kaçındıklarına, bunun yerine “uzun boylu santrafor” nitelemesini kullandıklarına ilişkin bir haber okudum.
Haberin yanında videosu da vardı.
İzledim.
Evet, futbol yorumcularından biri (Önder Özen) aynen o nitelemeyi kullanıyor, “uzun boylu santrafor” diyor.
Neden isim zikretmekten kaçındığı, önemli bir mesele...
FETÖ’cülerin, içerideki sempatizanların, özellikle “Fetullah kapatması” liberallerin bu mesele üzerinde düşünmeleri gerekiyor.
O nitelemeyi (“uzun boylu santrafor” nitelemesini) kullanan Önder Özen’in yüz ifadesine baktım... Çabucak, alelacele, bir şeyleri kaçırma (gözden ırak tutma) telaşıyla konuşuyordu ve sanki “Buraya dönmeyelim. İsmini anmayalım. Kim olduğunu biliyorsunuz işte...” der gibiydi.
Bir futbolcudan değil de, “necis” (ve dokunduğunuzda sizi zehirleyecek) bir “şey”den söz ediyor gibiydi.
Önder Özen’in, o yüz ifadesiyle hepimizin duygularına tercüman olduğunu hatırlatmama gerek yok...
İyi ki isim zikretmedi.
İyi ki uyguladığı “karartma”yla nefret duygularımızı tazeledi.
Biraz eskilere gidelim:
FETÖ üyelerine yönelik operasyon ve geniş tutuklamalarla birlikte, o günlerde firarî bulunan Hakan Şükür’ün Galatasaray’dan ihracı gündeme gelmişti.
Bir süre sonra da ihraç edilmişti.
İlk tepki kimden gelmişti, biliyor musunuz?
Murat Belge’den...
Sadece Hakan Şükür’ün kulüpten ihracına değil, geniş tutuklamalara da karşı çıkıyordu.
Tutuklananlar arasında gazeteci ve yazarlar da varmış...
Buna itiraz ediyordu Belge.
Olayları serinkanlı ve “sağduyulu” (!) bir nesnellikle izleyen, en azından böyle bir izlenim bırakmış Murat Belge, Ergenekon ve Balyoz tutuklamalarına karşı çıkanları “serinkanlı” diyemeyeceğimiz bir öznellikle (bazen de öfke nöbetleriyle) karşılamıştı.
Murat Belge, o dönemde, gazeteci ve yazarların tutuklanmalarını çok da yanlış bulmuyordu. Çünkü onlar darbe planlamışlardı... Peki, Ergenekon ve Balyoz tutuklamalarına karşı bu (acımasız) bakışı geliştiren Murat Belge, FETÖ tutuklamalarında (üstelik onlar “fiilen” bir darbeye iştirak etmişlerdi) neden aynı standardı gözetmiyordu?
Bu nasıl bir aymazlıktı!
Hatta bu nasıl bir vicdansızlıktı!
Hakan Şükür’ün Galatasaray’dan ihracıyla ilgili olarak da utanmadan şunları yazıyordu: “İhraç ettik diyorlar; aidattan değil. Ya neden? Böyle teröristlik olaylara karışan insanlara Galatasaray Kulübü'nde yer yokmuş. Olamazmış. Onun için. Olay, tabii, darbe girişimi... Dünyanın ilk -ve herhalde son- yüz elli, iki yüz bin kişinin katılımıyla yapılmış (buna rağmen başarılı da olamamış)darbesi var ya, işte o... Peki bu Hakan, Arif vb. bu girişimde rol almışlar mı? İşinden atılan, hapse atılan, sübliminal mesaj veren, kitap tanıtma eki vererek toplumu darbeye hazırlayan ‘mücrimler’ ne kadar rol aldılarsa, bunların da o kadar payı vardır.”
Murat Belge’nin bu vicdansız ve pespaye yaklaşımına, o sıra dilim döndüğünce bir itiraz yazısı yazmıştım.
İtiraf edeyim:
Önder Özen’in yüz ifadesi ve “isim zikretmeme çabası” daha açıklayıcıydı... Murat Belge gibilere verilmiş daha “oturaklı” bir cevaptı...
Bu şekilde kayda geçirelim ve kendine teşekkür edelim!