Elimde bir süredir bana "emanet" edilmiş, Osmanlı'dan başlayıp Türkiye'ye uzanan savaşları, zaferleri, tökezlemeleri ve tarih sahnesinde yaşanan bütün dönüm noktalarını didik didik ettiğim bir çalışma var.
Başlangıç noktam 19. yüzyılın ortaları; öyle alelacele değil, gözümden tek bir ayrıntıyı bile kaçırmamak için her detayı karıştırarak ilerliyorum.
"Tarih" dediğimiz şey sadece düzenli bir kronoloji değil. Aynı zamanda insanın, ihanetin, sadakatin ve propagandanın defalarca tekrarlandığı bitmeyen bir sahne...
"Yalan", her çağda savaşların, ihanetin ve büyük kırılmaların göbeğinde pusu kurmuş oturuyor. Kimileri bu yalanlarla koca toplumları paramparça etmiş, kimileri devletleri yerle bir edip yeni ideolojiler türetmiş.
Bugün, bir asır önceki karanlık perdelere azıcık göz atarsanız, o günlerin palavra furyasının bugünkü propaganda aygıtlarına nasıl ışık tuttuğunu görebilirsiniz.
Buyurun, tarih sahnesine yalan ve manipülasyonun nasıl boylu boyunca yayıldığına dair birkaç minik örnek:
1916 Arap isyanı
İngilizler, Osmanlı'yı zora sokmak için Şerif Hüseyin ve oğullarını tepe tepe kullandı. Suriye'nin başına da Lawrence'ın tedrisatından geçmiş Faysal yerleştirildi.
2011 Suriye iç savaşı
ABD ve Batılı devletler, Suriye'de fitili ateşleyip bazı yerel grupları örgütledi. ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ve İngiliz diplomatlar, yeni nesil Lawrence kılığında ortalıkta boy gösterdi.
1919-1920 Fransız işgali
San Remo Konferansı'yla Lübnan'ı payına düşüren Fransa, Hristiyan Marunileri destekleyip Müslüman çoğunluğa ecel terleri döktürdü. 2020'de de Macron, tam "eski manda günleri" edasıyla Beyrut'a çıkıp "hâlâ ben buradayım" mesajı verdi.
Suriye'deki Nusayriler ve Şebbihalar
"Devletin kalkanı" misyonuyla ortaya çıkan bu ekip, zalim Baas rejiminin desteğini, Rusya-İran ikilisinin şefkatli kollarını ve türlü dış/üst gücün nüfuzunu arkasına aldı. Osmanlı'da da İngiliz Muhipleri Cemiyeti dış güçlerin ekmeğine yağ süren işbirlikçilerdi... Ali Mahir'i hoplatan ifadesiyle kıymetli İsmail Kılıçarslan'ın dediği gibi "emperyal köpekler."
Yüz yıl önce İngilizlerle kol kola gezen Ali Kemal, Sait Molla, Refik Halit Karay gibi isimlerin durumu neyse; bugün de Batı'yı yedeğine alıp Türkiye'ye karşı siyasi baskı kurmaya çalışan kesimin aynı zihniyetin çarkını çevirdiğini düşünmek abartı mı? Hele hele Falih Rıfkı Atay gibilerin Filistin Cephesi'nde Cemal Paşa'nın yanı başında durup Osmanlı'nın savaş stratejilerine taş koyduğu gerçeği varken...
Bir asır önce İngiliz ajanları Arap topraklarında "Türkler sizi sömürüyor" dedikçe, oradaki halkı Osmanlı'ya düşman etmeyi becerdiler. Nasıl mı? Siyonizm'den mülhem cebren takılan -izm'i sindirmeye çalışıyorduk! Günümüzde de Türkiye'nin dış operasyonlarını "işgal", savunma sanayisini "silahlanma çılgınlığı", terörle mücadelesini "insan hakları ihlali" olarak pazarlayanlar var.
Aynı hikâye, farklı aktörler, aynı perde...
Bir ülkeyi yıkmak için topyekûn orduyla saldırmanız yeterli değil.
Kendi insanlarını devlete soğutmak, milli değerleri ayağa düşürmek, kahramanı hain, haini kahraman diye yutturmak icap eder. Tarihe dönüp bakarsanız, toplumların çöküşünde ahlaki yozlaşmanın daima en sarsıcı etkenlerden biri olduğunu görürsünüz.
Osmanlı'nın son demlerinde Batı'nın siyasal ve kültürel egemenliği, ağır bir ahlaki çatlağa yol açtı. O dönemde Keriman Halis'in "güzellik yarışması zaferi", Batı kültürünün coğrafyamızda meşruluğunu parlatan sembolik bir vaka hâline geldi.
Bugün de aynı "yozlaşma sahnesi"nin bir başka perdesini LGBT propagandası üzerinden izlemiyor muyuz?
Evet, gavur dün ne yaptıysa bugün de aynısını deniyor.
Keriman Halis'i çırılçıplak soyarak "Türkiye'nin modern yüzü" diye dünyaya sunmanın bugünkü versiyonu LGBT sapkınlığı...
"Türk ırkının ne kadar güzel olduğunu göstermek istedik" deyip Batı'nın kültürel tahakkümünü içeride kemikleştirmek isteyen bir yönetici anlayışının, günümüzde "toplumu cinsiyetsizleştirme" projelerine yeşil ışık yakmasına şaşırmayalım.
Neyse, lafı daha fazla uzatmadan, "Lütfen yakın tarih okumaları yapınız" diyeyim, "lütfen!"
Okuyun ki bu kısır döngünün aslında nasıl da aynı tas aynı hamam döndüğünü kendi gözlerinizle görün.
Göreceksiniz ki tarihteki her bir ihanet, bugünkü entrikaların habercisi sanki.
Ve tarihe kulak verenler, "hain"le "kahraman" arasındaki o keskin çizgiyi çok daha net seçebiliyor.