Bugün Mısır’da Rabiatül Adeviyye Meydanı’nda yapılan unutulmaz ve unutulmaması da gereken katliamın yıldönümüdür. Kesin rakamlar hala bilinmiyor ama bütün olaylar boyunca hayatını kaybeden Mısırlıların sayısı 3 bin 500’ü aşmış 4 bine ulaşmıştır. Darbe yönetimi dünyanın gözü önünde, canlı yayında hiçbir kural ve ahlak tanımadan insanların üzerine, bazen hedef gözeterek ateş yağdırdı. Katliamlara tepki gösterenlere de ateş açıldı, en az 250 kişi ayrıca öldürüldü. 16 Ağustos 2013’te yaşanan bu son toplu katliamın adı tarihe Gazap Cuması olarak geçti. Ama halkın üzerine yağan gazap yağmuru bitmek bilmedi.
Bu çapta kan akıtılan darbe 21. yüzyılın başında ve Mısır tarihinde ilk kez serbest seçimle yönetimin belirlendiği günlerde yapıldı.
Halen, başta Mısır’ın demokratik seçimle işbaşına gelen ilk Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi olmak üzere, bütün Özgürlük ve Adalet Partisi veya bilinen adıyla İhvan üyeleri cezaevinde ve tamamına yakını hakkında idam kararı alınmış bulunuyor.
Kanlı ve küstah bir darbe adım adım ilerledi ve Arap Baharı’nın kalbine kurşun sıkıldı. Bütün Arap-İslam dünyasını demokratikleştirecek bir hareket erken dönemde baskına uğradı. Batı göz yumdu, Ortadoğu’nun diktatör rejimleri başlarına gelecek tehlikeyi önlemek için darbeye sınırsız destek verdiler. Mursi’ye el uzatmayan zengin ülkeler, darbe lideri Sisi’ye göstermelik seçimle işbaşına gelmeden kesenin ağzını açtılar.
Gazze katliamı nasıl İslam dünyasını sadece acıya boğmakla kalmamış, gururunu da kırmışsa Mısır katliamları da aynı duyguyu uyandırmıştır. Nitekim, Gazze’nin bugün içine düştüğü acınası durumun bir sebebi de Mısır darbesinin bu talihsiz şehre kapılarını kapatmasının sonucudur. Tıpkı, Suriye diktatörü Esad’ın bu olaylardan cesaret alarak daha fazla kan dökmeye başlaması gibi...
Mısır’ın düşmesi ve Arap Baharı’nın püskürtülmesi bugün bölgenin neredeyse baştan sona kana bulanmasını tetiklemiştir. Demokrasiyi erteleyen İslam ülkeleri bugün yeniden baskıya dönmenin gerilimini yaşıyor. O gerilim de ne yazık ki daha fazla kan akıtıyor.
Bir yılda o kadar çok kan aktı ki, zayıf hafızalar Rabia’yı bile belli belirsiz hatırlar oldu, ne acı. Oysa Rabia Meydanı’nda akıtılmaya başlanan kan şimdi Gazze’den Musul’a, Libya’dan Suriye’ye kadar akmaya devam ediyor.
Şüphesiz en kahredici olan da Batı’dan Doğu’ya bütün dünyanın olup biteni kayıtsız bir alışkanlıkla izliyor olmasıdır. Bu kadarı da olmaz denilen her şey biz izlerken oluyor.