Hafta sonu engelli basketbolcuların maçında yaşananlar ve tribünlerden sahaya taşan kontrolsüz şiddet yüz kızartıcıdır. Holiganizmin sınırları aşılmışsa, bu maçta aşılmıştır.
Çevremdeki insanları pek az olayda böylesine tepkili gördüm. Herkesin yüzünden, böyle insanlarla aynı toplumda yaşamanın ne denli rahatsız edici bir duygu olduğunu anlayabiliyorsunuz.
Kim bu adamlar?
Ülkenin gözü önünde, kameralar karşısında şiddet şovu yapan, saldıran, vuran, kıran, yıkan, küfürler yağdıran bir gruptan söz ediyoruz. Böylesine yüksek özgüven ve şişkin ego nereden geliyor? Kavga yapmadıkları zamanlarda, otururken, konuşurken gayet itibarlı görünüyorlar. Bildiğimiz spor seyircisi profilinin üzerinde bir havaları var. Zengin, meslek sahibi ve hem de beyaz yakalı mesleklerin sahibi tipler...
Kolay öfkelenen değil, öfkelenmek istediklerine kural tanımayan bir halleri var...
Bu halleriyle tanıdık geliyorlar. Sayıları Pazar günü engelli basketbolcuların
maçında tribün terörü yapan gruptan çok daha fazla...
O familyanın ilk gösterisi değil bu...
Gözümüz onların ait olduğu kalabalığı da bir yerlerden ısırıyor.
Düşünün siz de bulacaksınız.
2010 yılında Türkiye’de ilk kez yapılan Dünya Basketbol Şampiyonası maçlarının madalya töreninde Cumhurbaşkanı’nı yuhalayan adamlar bunlar...
Türk Telekom Arena stadyumunun açılış maçında Başbakan’ı yuhalayanlar...
Daha geçen Ekim ayında, yine Türkiye’de ilk kez organize edilenWTA-Dünya Kadınlar Tenis Şampiyonası finalinde bir kadın politikacıyı, Devlet Bakanı Fatma Şahin’i protesto edenler...
Biraz daha geriye gidelim...
U2 grubunu İstanbul’da konser için ikna eden Egemen Bağış’ı o konser sahnesinde yuhalayanlar da aynı tayfadan...
Bu ülkenin tarih boyunca ilk kez gördüğü en güzel sahnelerin gerçekleşmesini sağlayan insanları bitmez tükenmez bir kinle yuhalıyorlar.
Tahammülsüzlüklerini gizlemek gibi bir ahlakı dahi gereksiz görüyorlar.
İhtiyaç duymadıkça tahammülün adını bile anmıyorlar.
Kendileri gibi olmayanların varlıklarına tahammül edemiyorlar. Onları değil birlikte yaşamanın bir parçası görmek, mümkünse hiç görmek istemiyorlar.
Tuttukları takımın ne olduğu hiç önemli değil; önemli olan kendilerinin şişirilmiş ve küstah egolarıdır. Biraz kazırsanız taraftarlıklarının altından gerçek kimlikleri çıkar.
Sevmediklerini protesto ederler, canları isterse kavga çıkarırlar, güçleri yeterse ezerler... Hayatın içinde normal görüntüde gezerler, stadyumda, salonlarda ikinci kimliklerine bürünürler.
İşte o şımarık güruh Pazar günü kendisini fena ele verdi. Hem de kendi sınıflarının dahi asla unutamayacağı bir sahnede kayıtlara geçerek.
Yuhalamalarının, ıslıklarının, protestolarının bir değeri olmadığı biliniyordu, şimdi kalitelerini de tescillediler.
Onlara kızmayalım, tebessüm edelim derim.