Mahmut Tanal aracılığıyla bir mesaj göndermiş Enis Berberoğlu.. Can Dündar’ın kitabında sözü edilen “solcu” milletvekilinin kendisi olmadığını söylüyor.. Yani?.. “..Görüntüleri Can Dündar’a ben vermedim…” demeye getiriyor.. “..Ben o tarihte daha milletvekili seçilmemiştim..” diye ekliyor.. İyi ama adama sormazlar mı; “bu itirazı, savunmanızı alan savcıya hakkınızda mahkumiyet kararı veren hakime değil de Mahmut Tanal’a niye yapıyorsunuz” diye… Enis Berberoğlu, mecliste basın açıklaması yaparak kabul etti görüntüleri verdiğini… Sözcü gazetesine verdiği mülakatta da reddetmedi.. Can Dündar da bu mülakat sonrası Berberoğlu’na teşekkür etti.“..Ondan almadım.. ” demedi.. Hoppala yavrum yaz geldi.. Şimdi ne oldu da birden bire ; “..Ben değilim..” diyor Enis Berberoğlu?.. Eğer sahiden değildiyseniz bunca zaman 25 yıl hapis cezası alıncaya, cezaevine girinceye kadar neden itiraz etmediniz?..
Kim o korkak solcu milletvekili?
Şimdi gerçekleri haykırma zamanı.. Bakın tablo belirginleşti.. Enis Berberoğlu “..ben değildim o..” diyor.. Zaten “solcu” da değil.. Can Dündar’ın bu vakte kadarki sessizliğini, Enis Berberoğlu’nun içeri girmesini kabullenmesini nasıl okumak lazım?.. Eğer Can Dündar, sahiden o görüntüleri Berberoğlu’ndan almadıysa ortada ciddi bir haksızlık var demektir.. Bir masum haksız yere içerde yatacağına bütün suçlular dışarı çıksın.. Şimdi tüm bu anlatılanlar doğruysa.. O solcu milletvekili gece yatağında huzur içinde uyuyabiliyor mu?.. Bu saatten sonra ne zaman çıkarsa çıksın ortaya, üzerine yapışan “korkak” damgasıyla yaşamaya devam edecek.. Ama ne kadar erken ortaya çıkarsa en azından adalet o kadar hızlı tecelli edecek..
Yaranamazsın
CHP’li Aykut Erdoğdu’nun, Aydın Doğan için, “.. yürüyüşü görmeme konusunda Erdoğan’dan emir aldılar..” anlamına gelen sözlerine Aydın Doğan Ahmet Hakan üzerinden sert tepki göstermiş.. “..Bu hem bana hem de Cumhurbaşkanı’na iftiradır..” diyor.. Aslında Erdoğdu, bu saçma sapan çıkışı yapmadan evvel CNN Türk’ün hemen hemen her saat başı, o provokatif yürüyüşe canlı bağlandığını, ilk günden beri Posta ve Hürriyet’in yürüyüşü bir gün olsun gündemden düşürmediğini görseydi bu ithamda bulunmazdı.. Ama asıl zor olan Aydın Doğan’ın durumu.. Baksanıza kimseye yaranamıyor..
Eşcinseller ne istiyor?
LGBTİ yürüyüşleri üzerinden bir tartışma yaşanıyor.. Eşcinseller tüm dünyada olduğu gibi bizde de çeşitli etkinlikler düzenliyor.. İtiraz ise hem bu etkinliğin Ramazan ayında yapılmış olmasına hem de etkinlik sırasında yapılan kışkırtmalara… Ama ben bambaşka bir detaya bakacağım izin verirseniz.. Bu eşcinsellik meselesi tam olarak neden tartışma konusu?.. Daha açık sorayım eşcinselliği kim tartışmaya açıyor?.. Kendileri.. Demiyorum ki köşelerinde saklansınlar ve ömürleri boyunca kimliklerini açıklamasınlar.. Ama sürekli olarak da cinsiyet ayrımcılığına maruz kaldıklarından şikayetle sokaklara dökülmeseler ve toplumun sinir uçlarına dokunmasalar bu gereksiz tartışma da yaşanmayacak gibi geliyor bana.. Bu var olduğu söylenen baskı ortamı, sürekli olarak kendilerinin ortalığı ayağa kaldırmasından kaynaklanıyor.. Bir sürü eşcinsel arkadaşım var. Özel hayatlarında ne yaşadıklarıyla ilgilenmiyorum.. Tıpkı diğer erkek ve kadın arkadaşlarımın özel hayatlarında ne yaşadığıyla ilgilenmediğim gibi. Eğer bir hak talebi ise konu, yeri sokaklar değil meclis olmalı.. Lobinizi kurun savaşınızı mecliste verin.. Kıçınızı başınızı açarak yaptığınız yürüyüşler, attığınız kışkırtıcı sloganlar, yapıcı ve sonuç alıcı olmaktan hayli uzak..
O kişi Nuh Albayrak mı?
Fatih Altaylı Habertürk gazetesinde yazdığı ‘Huber Magazin’de, bir genel yayın yönetmeninin sakal-bıyık meselesi konusunda ailesiyle cumhurbaşkanı arasında kaldığını iddia etmiş.. Hükümete yakın medyanın içinde bıyığı ya da sakalı olmayan isimleri tek tek gözden geçirdim.. Altaylı’nın bu tanımına en yakın kişi Nuh Albayrak gibi görünüyor.. Sakallı bir Nuh Albayrak, fena olmaz sanki.. Ne dersiniz?