Ömrümüzden yıllar götüren, duygularımızı katman katman altüst eden ihanet ve şerefsizlik gecesi. Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’un deyimiyle “bu bir darbe değil, ülkeyi dağıtma girişim”... Darbeler böyle olmaz, bu darmadağın etme operasyonu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan hanımefendi o korkunç gecede, Marmaris’te haberi ilk olarak bir aile ferdinden aldıklarını ve Cumhurbaşkanı’nın bu bilgiyi veren akrabasına takıldığını anlattı. Kimse inanmıyor, kimse beklemiyor. Ankara’dan olayı hisseden, kokusunu alan hatta bilen kimse haber vermemiş.
Esra-Berat Albayrak çifti ve üç küçük çocukları da haberi aldıkları anda orada. Bir de Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Hasan Doğan... Ve çekirdek kadrodaki diğer isimler. Hemen oradan ayrılma kararı alınıyor. O anda Cumhurbaşkanı’mızın oradan çıkma kararının cesaretini hanımefendinin anlatımlarından bir kez daha anlıyorum. Karayoluyla çıkalım diyenler var. Ama Cumhurbaşkanı’mız en kısa sürede milletin karşısına çıkma konusunda kararlı. Mümkün olan en kısa sürede milletine ses ve görüntüsünü ulaştırıp, sonra da yanına gitme çabasında. Millet de ona ulaşma çabasında diğer cephelerde.
Önce basına demeç veriliyor. O yayın nasıl ulaşmadı? İlk didiklenmesi gereken konu. Ardından canlı yayında TV’lere bağlanılıyor. Liderin tek sözünü bekleyen halk o anda meydanlara iniyor.
Cesur bir kararla farklı uçuş planları hazırlanıyor. Cumhurbaşkanı’mız abdest alıp, iki rekat namaz kılıyor ve otelden ayrılıyorlar. O anda keşif yapan helikopterleri görenler de oluyor heyetten.. Dalaman Havalimanı’na geliniyor. Üç küçük çocuk. Cumhurbaşkanının torunları... Marmaris’e gönderilen ölüm timi Cumhurbaşkanı’nı ve ailesini yok etmek için yola çıkmış... Onbinler hem İstanbul’da hem Ankara’da Cumhurbaşkanı’nı beklerken F16’ların arasından farklı bir uçuş koduyla Atatürk Havalimanı’na iniyor ülkenin lideri ve ailesi...
Beşiktaş’ta sahilde çay içerken aldığım darbe haberinin ardından, ilk andaki Cumhurbaşkanı’mızın iyi durumda olup olmadığı endişesi, onun talimatını bekleme ve ona bir an önce ulaşma çabasının ardından gelen işaretle Atatürk Havalimanı’nıa hareket ettim. Yolda aracımı durdurup, “polis misiniz, asker misiniz” diye soran halk, Cumhurbaşkanlığı armasını görünce Cumhurbaşkanı’mıza destek ve sahip çıkmalarını bağırarak coşkuyla dile getiriyordu. Asker olduğunu öğrendikleri herkesi durduruyordu caddelere dökülmüş olan halk.
Havaalanına ulaştığım anda Cumhurbaşkanı’mız ve ailesinin yanına gittim. Enerji Bakanı Berat Albayrak, çocukları uyutmaya çalışan Esra Albayrak ve Sümeyye Bayraktar, Bilal Erdoğan ve Ak Partililer oradaydı. Cumhurbaşkanı’mız o salonda, torunları ve ailesiyle birlikte alçak uçuş yapan helikopterler ve F16’lar tarafından taciz edildi. Halk, bedeniyle, çıplak elleriyle Cumhurbaşkanına kalkan olmaya gelmişti.
Cumhurbaşkanı’mıza otokrat, diktatör diyenler, dünya tarihi boyunca hiçbir milletin demokrasiye liderinin tek işaretiyle sahip çıktığını görmemiştir.
Dünya tarihi bu kadar şerefsiz bir dağıtma operasyonu görmemiştir. Değil dini duygular, insaniyet adına kırıntılar halinde bile taşımamaktadır darbeciler ve ona alkış tutanlar.
Araya kan girdi artık. Hesap verecekler. Tek tek hesap soracağız. Ve hep uyanık olacağız.
TRT’de o gece neler oldu?
TRT ile ilgili çok fazla dedikodu dolaşıyor darbe gecesinden bu yana. Bu iddiaları TRT’den üst düzey yetkililere sordum. Sorularıma verdikleri yanıtlar şöyle: Muhafız alayından olduğu darbecilerin ifadelerinden belli olan 200 asker, TRT kampüsüne gidiyor. “DAEŞ saldırısı var korumaya geldik,” diyorlar. Onları karşılayıp yol gösteren ve şu anda tutuklu bulunan Yaşar Yüce adında bir mühendis. İçeridekileri ellerini bağlayıp yere yatırıyorlar. Sonra darbe bildirisini önce askerler okumak istiyor. Ardından bir spikerin okumasına karar veriliyor. O anda içeride olan en yetkili isim İlker Taşkın. 22.50’de TRT’ye giren darbecilerin bildiriyi okuması bahanelerle 24.00’e kadar geciktiriliyor. TRT’nin dört kanalında yayınlanmasını ise darbecilerin yanlarında getirdikleri üç teknisyen sağlıyor. Onlar da sonradan ortadan kayboluyor. O sırada aradığım Şenol Göka silahıyla darbecilerle çatıştığını söylüyor. TRT’deki yetkililerin iddialarla ilgili anlattıkları bu şekilde.