2,5 ay önce, 65 yaşındakilerin korona korkusundan parka bile gidemediği günlerde 85 yaşındaki Papa Francis, riskli bir ülke olan Irak'a gelmişti. Bendeniz Katolik liderin bu ziyaretini; "Papa 'Büyük İsrail'in son rötuşları için geldi" şeklinde değerlendirmiştim.
Zira Papa Francis, Katolikler içerisine sızmış olan ve Yahudi hedefleri için çalışan; İsa Cemiyeti denilen yeni tip Tapınakçılar tarafından, 2013 yılında Papalık tahtına oturtulmuş bir Cizvit'tir. İsrail'in saldırıları, bu ziyaret ışığında değerlendirilmelidir. Yoksa İsrail, Filistin'i ve Filistinlileri tehdit olmaktan yıllar önce çıkarmıştır. Nitekim bombardımanın başlamasından bir hafta önce ABD Kongresi'ne sunulan İsrail'e yeni silah satışı, Biden tarafından alelacele onaylandı. Sizce İsrail, 735 milyon dolar tutarındaki hassas güdümlü füzeleri, açık hapishaneye tıkılmış; uçağı, tankı, topu, tüfeği olmayan Filistinli siviller için mi aldı?
Bu saldırılar ve yeni silahlar, 11 Eylül 2001'den sonra başlatılan "Büyük İsrail"i kuvveden fiile geçirme sürecini tamamlamaya yöneliktir. Gazze'ye günlerdir bomba yağdıran İsrail aslında dünyaya meydan okuyor, "Bizi asla durduramazsınız" diyor.
Lafın gelişi olarak "Dünyaya meydan okuyor" diyoruz...
İsrail, Yahudi katliamlarını eleştirenleri "antisemitizm" ilan edecek kadar Siyonizm mankurtu olan Amerika'ya mı, yoksa 1917'de mayasını Yahudilerin çaldığı Rusya'ya mı meydan okuyor? Veya Yahudi Pavlov'a tabi olan ve "İsrail savunma hakkını kullanıyor" ezikliğini yaşayan Katolik Avrupa'ya mı?
İran mı dediniz? Geçiniz... İran; ABD'den daha derin bir İsrail hamisidir. Bu Yahudi düşmanları(!) Gazze'de günlerdir devam eden çocuk katliamına ne dediler acaba? Hiçbir şey diyemezler, Şiiliği kuran Abdullah bin Sebe adındaki Yahudi'yi üzmek istemezler.
Eee, geriye kim kaldı? İsrail; Mısır, Suudi Arabistan, BAE, Bahreyn gibi İslam ülkelerinin başındaki talimat bekleyen lejyonerlerine mi, yoksa Papa'nın hizaya soktuğu Irak'a veya olmayan Suriye'ye mi gözdağı verecek?
Kuruluşundan bu yana en güçlü dönemini yaşayan İsrail'in keyfini kaçıran tek ülke Türkiye'dir. Zira 2011'den itibaren hızlanarak son aşamaya gelen "Büyük İsrail"i inşa etme adımlarının önündeki tek engel Türkiye'dir. Aslında Türkiye'yi de, Mısır'daki "Sisi Modeli" ile bu projeye dahil edeceklerdi ama bu planlar 15 Temmuz'da akamete uğradı. Ancak bu hain plan gecikmiş ama iptal edilmemiştir. 70 yıl önce Yahudilere İsrail devletini hediye eden Haçlı Siyonist ittifakın yeni hedefi, Türkiye'nin, Büyük İsrail oluşumunu engelleme kabiliyetini ortadan kaldırmaktır. Bu yüzden, önümüzdeki günlerde Amerika'nın; "PKK koridoru" aşkı tekrar depreşecek. Böylece Türkiye'yi tecrit ederek, oyunbozanlığını engellemeye çalışacaklar!
Peki bu "Büyük İsrail" cinneti kaçınılmaz bir bela mıdır?
Asla... Tam aksine; çok kolay önlenebilir. Kaldı ki, "Türkiye'nin bir bölümü de "Vadedilmiş Topraklar"dır! Başka bir ifadeyle, İsrail'in Gazze'deki hain saldırılarına "Bize ne..." demek, ülkemize yönelik şekilden şekle girmiş saldırıları kabul etmek demektir. Bu durum ortada iken, Netanyahu katilini aklamak için kendi Cumhurbaşkanını feda etmek, bu vatana en büyük ihanettir.
Zaten her gün biraz daha azan İsrail gücünü, Amerika'nın verdiği silahlardan değil, İslam dünyasındaki bireysel zaaflardan almaktadır.
Bugün, İsrail katiline karşı samimi olarak mücadele eden tek ülke Türkiye'dir. BM Genel Kurulu'nun Filistin için toplanması, "ateşkes"in konuşulması Türkiye'nin eseridir.
Bütün İslam ülkelerinin de Türkiye ile birlikte hareket ettiğini düşünün...
50'den fazla devlet; "Müslüman" gibi davranıp; ekonomik abluka ve boykot uygulasa, İsrail, şimdiki Gazze'den beter olur. Etrafı tamamen tecrit edilmiş bir İsrail'e ABD en modern silahları yağdırsa ne olur? Nitekim ilk yıllarda, ABD ve İngiltere'nin büyük desteğine rağmen Yahudilerin tek kâbusu İslam dünyasının göstereceği tepki idi. 1969'da bir Yahudi, Mescid-i Aksa'yı (Kıble Mescidi) yaktığında Başbakan Golda Meir'in ödü kopmuş ve "İşte şimdi bittik" demişti. İslam dünyasını bir nebze teskin etme ümidiyle acilen, "Hayatımın en kötü haberi" şeklinde açıklama yapan Meir, İslam ülkesi liderlerinin "itidal" çağrıları üzerine boşuna endişelendiğini anlamış ve fikrini değiştirerek, "Hayatımın en güzel haberi" demişti.
Bugünkü manzarada İsrail'in helaki hayal gibi görünebilir ama zalimler, zulümlerinin karşılığını bu dünyada görmeden ölmezler. Büyüklerden biri "Dünyada her şey inceldiği yerden kopar ama zulüm en güçlü iken müstahakını bulur" buyurmuştur. Nitekim SSCB'nin en güçlü olduğu dönemlerde, merhum Mustafa Necati Özfatura ağabeyin, "Çok yakında dağılacak" türü yazılarını "Nerde o günler" diyerek yayınlıyorduk ama Kafkaslardaki Müslüman Türklere kan kusturan SSCB, on yıl geçmeden tarumar olmuştu.
Bunlar da aynı akıbete duçar olacaktır. Yeter ki İslam ülkelerini yönetenler, Batı vesayetinden millet vekaletine terfi edebilsin...