Demokratikleşme paketi genel olarak olumlu bulundu, beklentileri karşılamadığını düşünenler de bu eleştirilerini ‘yetmez ama evet’ diyerek bağlıyorlar. Zaten Başbakan Erdoğan da “Bu paket son değil” diyerek devamının geleceğine işaret ediyor.
Paket ‘çözüm süreci’nde dile getirilen ‘sorunların siyasetle çözümü’ beklentisini karşılarken; Gezi olaylarında dile getirilen ‘otoriterlik, yaşam tarzına müdahale’ gibi söylemlerin temelsizliğini de ortaya koyuyor.
Açalım;
1: Paketle siyasete katılım ve siyaset yapmanın önündeki engeller kalkıyor:
- Bazı suçlardan ceza almış kişilerin siyaset yasağını kaldırıyor; ‘oy verme yeterliliği’ olan herkese partilere üye olma imkanı getiriyor.
- Partilerin il ve ilçelerde teşkilatlanabilmesi için ‘belde teşkilatları olması’ şartını kaldırıyor; büyük-küçük, etnik-ideolojik bütün partilerin siyaset alanını genişletiyor.
- Yüzde 10’luk seçim barajını kaldıran öneriler her düşüncenin TBMM’ye girebilmesinin önünü açıyor. (En güçlü alternatif, ‘5 milletvekili çıkaran bölgeler ve yüzde 5 barajı’ getiren ‘daraltılmış bölge’ sistemi.)
- Seçimde yüzde 3 oy alan partilere Hazine yardımı, küçük partilerin ‘parasızlık’ engelini kaldıracak.
Bu düzenlemeler, ‘siyaset yolları kapatılınca insanlar dağa, sokağa çıkıyor’ bahanesini ortadan kaldıracak.
2: ‘Ayrımcılıkla mücadele’ kutuplaşmayı önleyecek:
- Bir suç, kişinin dili, ırkı, milliyeti, rengi, cinsiyeti, engelliliği, siyasi düşüncesi, felsefi inancı, dini veya mezhebi nedeniyle işlenirse, cezası ağırlaştırılıyor.
- Yaşam tarzına müdahale ‘suç’ kapsamına alınıyor; diğer bir deyişle ‘Yaşam tarzına saygı’ Türk Ceza Kanunu ile güvence altına alınıyor.
- Türkiye, ‘Ayrımcılıkla Mücadele ve Eşitlik Kurulu’ ile tanışıyor. Kurul, yaşam tarzı da dahil, her türlü ayrımcılığa ilişkin karar verici olacak; siyaseti de denetleyecek.
3: ‘Sandık’tan sonra da ortak akıl aranıyor:
- Başbakan Erdoğan, paketi hazırlarken “Akil İnsanlar Heyeti raporlarını, AB raporlarını, bugüne kadar hazırlanmış raporları; bu raporlardaki öneri, tavsiye, eleştirileri dikkate alarak adım attıklarını” vurguladı.
- Aynı şekilde miting ve gösterilere ilişkin düzenlemeyle ‘devlet yetkileri’ halkla paylaşılıyor. Mülki amirler, mitinglerin yerlerini sivil toplum örgütleri ile ortaklaşa belirleyecek.
Bunlar, ‘seçim sandıktan ibaret değildir’ eleştirilerine net bir cevap niteliğinde.
4: ‘Ötekileştirme’ sembolleri ortadan kalkıyor:
- İsimleri değiştirilen köyler eski isimlerini alabilecek; Tunceli yeniden ‘Dersim’ olabilecek.
- Kamuda kılık kıyafet özgürlüğü salt bir ‘başörtüsü özgürlüğü’ değil, aynı zamanda bir ‘zihniyet’in de kırılması demek.
- İlkokullardaki yaygın adıyla ‘Andımız’la birlikte ‘Varlığım Türk varlığına armağan olsun’ rahatsızlığı da ortadan kalkacak.
- Mor Gabriel Manastırı arazisinin iade edilmesi Heybeliada Ruhban Okulu’nun iadesinin de mümkün olduğu, ancak karşılıklı adımlara kaldığını gösteriyor.
- ‘Pakette Aleviler yok’ demek erken bir yorum. Çünkü hem ‘ayrımcılıkla mücadele’nin kapsamında Aleviler var, hem de Nevşehir Üniversitesi’nin adının Hacı Bektaş-ı Veli Üniversitesi olarak değiştirilmesinde ‘Alevilik konusunda yeni adımlar geliyor’ mesajı var.
Başbakan Erdoğan’ın konuşması da en az paket kadar önemli: “Artık kimlik dayatan, vatandaşlarının kökeniyle, inancıyla, dünya görüşüyle uğraşan bir devlet yok. Kamu alanını otoriterleştiren, dayatmacı, buyurgan, kibirli bir devlet ve siyaset anlayışı yoktur. Bundan sonra da hak ve özgürlük talepleri olacaktır. Esas olan, hak ve özgürlük taleplerinin, şiddetin, silahın dışlandığı bir ortamda, siyasetin meşru araçlarıyla dillendirilmesi ve mücadelenin de siyasi zeminde verilmesidir.”
Gezi sürecinde bu kavramları hükümete ve Başbakan Erdoğan’a ‘eleştiri’ olarak yöneltenler cevabı almış mıdır?