Disiplin. ‘Mine’l mehdi ile’l lahd’ derler ya. ‘Beşikten mezara kadar.’ Öyle bir disiplin.
Nuri Pakdil’in adı, artık bilinir oldu, ‘devrim’le zikredilir. Bi’l ittifak öyledir. Ben de can u gönülden teslim ederim ve hemen ilave ederim: Bir retorik değildir Nuri Pakdil’in hayatındaki ‘devrim’. Arkasında, devrimi salt bir ‘söylem’ olmaktan çıkaran bir gerçek vardır.
Disiplindir, bu gerçek.
Onu okudum. Biat’ini, Bağlanma’sını, Batı Notları’nı... Başka birçok kitabını.
Yanında çok durmadıysam da, uzaktan, rahle-i tedrisinden geçtim.
Mevzudan çıkmayalım, disiplin’e dönelim.
Dile kolaydır devrim. Lak, lak, lak, söyler geçersiniz.
Ama ‘hayat’a kolay değildir.
Bir ‘terbiye’ ister.
Bir ‘bilinç’ ister.
Bir ‘öfke’ ister.
Bir ‘hafıza’ ister. Bir heyecan, bir coşku, bir sevgi ve hatta bir ‘gazap’ ister.
Hayat, kendi suhuletiyle akıp giderken, siz de öyle akar gidersiniz.
Hayatın meşakkati içinde, gaflete düşersiniz.
Bu dediklerim, hayatı ‘yalınkat’ yaşayanlar için geçerlidir.
Nuri Pakdil, öyle değildir.
Onun bilinci, aşkı, öfkesi, hafızası, daima tazedir.
Onun devriminde ‘inkıta’ yoktur.
Pakdil’in bilinci, medeniyetimize, imanımıza, toprağımıza yapılan ihaneti, nerede, hangi hal üzre olursa olsun, yakalar ve teşhir eder.
İhanet uyusa, Nuri Pakdil uyumaz.
Çoğu devrim bezirganının ‘ilke’ deyip geçtiği şeyler, Nuri Pakdil’in hayatında diridir. ‘Potansiyel’ değil, ‘kinetik’ bir realitedir.
İbrahim’dir, putları kıran.
Nuri Pakdil’de İbrahim mizacından bir eser vardır.
Bugün put var mı?
Göremiyor musunuz?
Nuri Pakdil’e sorun. Öğrenirsiniz.
Ya edebiyat?
Bu kadar kesif bir bilincin elinde, nedir edebiyat?
O da, bir ‘disiplin’dir.
Kelimeler, bozuk para gibi harcanamaz. Lalettayin ortalığa saçılamaz.
“Kuşkusuz, en etkili ve evrensel silah kelimedir.” (Batı Notları)
Harfler, heceler, hepsi -bunu da Risale-i Nur’lardan ariyet alayım- ‘zi-hayat’tır.
“Tek bir harf de olsa pohpohlamadan yolcu etmek sakıncalıdır: çıkınca “kovuldum.” derse? (Çarpışan sesler)
Okuyun Pakdil’i, başıboş bir harf, bulamazsınız. Başıboş bir boşluk bile bulamazsınız.
Hatırlarım. 13 yıl yazmamıştı Pakdil.
13 yıl sonra, ‘Sükut Suretinde’ kitabıyla avdet etti.
Bir eleştiri geldi, ‘suretsiz’ bir eleştiri. Sayfalarda iki mısra varmış, altı boşmuş.
Ben, Nuri Pakdil içinde hiç yazı olmayan bir kitap da yazsa, onu okurum. Ve kalbim yettiği kadar onu anlarım.
‘Ukala’nın, ‘boş’ dediği sayfadaki iki mısraya bakar mısınız:
“GRAMER
Sözcüğün uzun kavlinden
Bütün yönler silme Mekke”
Eğer, sen boşsan, bu şiirin altını boş görürsün.
Yazmak, eylemdir. Yazmak yürüyüştür. Yazmak, savaşmaktır. Yazmak ibadettir.
Edebiyat Dergisi, o disiplinin hayat tarzına dönüştüğü bir mektep olmuştur.
Her işte, her eylemde, ‘Nuri Bey’in önayak olduğu bir estetik, bir disiplin. Bu, Edebiyat’taki bütün arkadaşlara sirayet etti.
En yakınlarda, Necip Evlice var. Ben, Necip’in her işinde o estetiği, o disiplini, heyecanla izlerim.
Necip dedim. İdris’tir o. İdris Hamza.
Nuri Pakdil’in ‘ders halkası’ndaki arkadaşların sahabe isimleri gibi, ermiş isimleri gibi, özenle seçilmiş müstearları vardır. Pakdil’in armağanı müstearlar.
Nuri Bey, o arkadaşlara, bir ‘kahraman’a hitap eder gibi hitap eder.
Ve, Edebiyat Dergisi’nde yetişen arkadaşların her biri, bulundukları yerlerde bizim birer karlı dağımızdır.
Budur, Nuri Pakdil. ‘Necip Fazıl Saygı Ödülü’nü anlamlandıran ‘nitelik’ budur.
Ben çok azını yazdım. Okursanız Nuri Pakdil’i, onun hayatında ‘Devrim’in nasıl bir belirleyici bir gerçeklik olduğunu görürsünüz.
Hele, okurken Nuri Pakdil’in hayatına dair ‘duruş’lar, ‘incelik’ler, ‘yürüyüş’ler, ‘dikkat’ler sezebilirseniz... Varoluşun, ‘alem’in ve ‘eşya’nın (Eşya: Şey’in çoğulu) o zamana kadar tanık olduğunuzdan çok diri, çok çarpıcı, çok sarsıcı olduğunu farkedersiniz.
Benim, şimdi, ayağa kalkıp, önümü ilikleyip Nuri Pakdil’e, bize öğrettikleri için teşekkür etmem gerekiyor.
Hem bunlar için, hem de, lutfedip, tevazu gösterip, ‘adet’ini Üstad’ın hatırına değiştirerek, Star’ın verdiği Necip Fazıl Saygı Ödülü’nü kabul ettiği için.
Efendim, teşekkür ederiz.