Yönetmen?Mesut?Uçakan, Türk Sineması’nın Çağrı gibi yapıtlara imza atmamasına tepkili. ‘İslam propagandası yapıyor’ suçlamasından korkmamak gerektiğini belirten Uçakan “Yani Nuri Bilge Ceylan filmlerinde düşünün ki İslamcı insanı ele alsın ve ona dini inancının gereği cümleler kullandırsın” diyor.
RAMAZAN geldi bizler yine Çağrı filmi dışında dinimizi anlatan başarılı bir film üretilmemesinin sıkıntısını yaşamaya başladık. Özellikle Türk Sineması’nın bu konudaki yetersizliği en büyük problem olarak karşımıza çıktı. Biz de sinemamızda inanç filmleriyle kendine sağlam bir yer edinmiş yönetmen Mesut Uçakan ile konuştuk. Türk sinemasının bugünkü durumu ve İslamiyet’e yaklaşımı konusunda çarpıcı açıkkamalarda bulunan Uçakan, Türk yönetmenlerin Recep İvedik gibi ‘içi boşaltılmış filmler’ yerine, korkuya kapılmadan iyi yapımlarla Çağrı gibi eserlere imza atması gerektiğini söylüyor.
-Her Ramazan’da Çağrı mutlaka gösterilir. Türk sineması bu ayarda bir film niye yapamadı?
Çağrı filmi ilk çıktığında gerçekten çok büyük ses getirdi. Tabii ki bunun birçok nedeni çıkar karşımıza. En temel sebebi Çağrı’nın yapımında gerçekten bir dinin duygusunun, heyecanının olmasıdır. Bizi o zamanlar götürdüler Halep’e, Şam’a: Çağrı filminin yönetmeni Mustafa Akkad’ın okuduğu yerleri görmemiz için. Orada da görüyorsunuz bu adam Amerika’ya giderken hep kendi inancının sesi olmak gibi bir heyecanı taşımış. Halbuki bugün içi boşaltılmış bir neslin yansıması olarak da sinemamızda karşımıza Recep İvedik’ler çıkıyor. Bunu çeken arkadaşlara ben bir şey demiyorum. Ama bu filmlere bu kadar insanın ilgi göstermesi gerçekten Türk toplumu adına çok utanç verici, hüngür hüngür gözyaşı döktüren bir olay bence.
CEYLAN, ‘İSLAM ŞUDUR’ DEMELİ
-Sinema büyük bir propaganda aracı. Türk sineması bundan niçin yararlanamıyor?
-Mesele propagandanın iyisini kötüsünü yapmak değil. Propaganda kötüdür. Maalesef öyle bir dönemdeyiz ki fikir adına ne söylerseniz propaganda olarak damgalanıyor. Siz isterseniz onu bir şaheser gibi anlatın ama öyle anlaşılmıyor. Yani Nuri Bilge Ceylan filmlerinde düşünün ki İslamcı bir insanı ele alsın ve ona dini inancının gereği cümleler kullandırsın. Benim Atıf Hoca’da yaptırdığım gibi ‘İslam şudur, şöyledir’ gibi... Dindar adamın onları söylemesi gerekiyor. O da propaganda olmaz mı? Ama olması gereken bu değil. Ayırt edilmesi gereken şu; herkes inancını anlatabilir, kimisi Marksisttir, kimisi Hıristiyandır, ben de Müslümanım. Sen anlat, ben de anlatayım. Ama mesele o değil, mesele ustalık. Filmin omurgası nasıl, sinema dili nasıl, kamerası, çerçevesi kurgusu nasıl? Bunlar iyi değilse ucuz bir iş olur. Bizim yaptıklarımıza eğer propaganda derseniz yeryüzünde propaganda olmayan 3-5 filme zor rastlarsınız. Siz mesajınızı kör parmağınızı kör gözünüze verirseniz bu propagandaya dönüşür. Bunun dozajını ayarlamada bizim insanlarımız doğru bir çizgide değiller. İnsanların görüşleri uyuşmuyor. Çünkü biz öyle bir nesiliz ki fikir olarak, estetik olarak çok parçalanmışız. Bir filmi ortaya koyun, 10 entelektüeli bir araya getirin kavga çıkar. O filmin kalitesi hakkında anlaşamazlar.
-İnanç sinemasının çok önemli bir ismi olarak gösterilmenizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
İslamcı, dinci sinemacı gibi yaftalar yapıştırabilirler ama ben kavramları pek kabul etmiyorum. Sadece ben Müslümanım ve inancımın hassasiyetini taşıyan biriyim. Böyle bir kişi de sadece sinemada değil hayatının her alanında bu kimliği yaşayabilir, yansıtabilir. Hayatının her hücresine bakışında, her davranışında bir ölçüsü vardır. Ben de bunu yapma çabasındayım.
ÇOK BÜYÜK ACI ÇEKİYORUM
-Kendini ifade etmek zorundaki Müslüman coğrafya içinde Türkiye de var. Siz de sinemamızın bu hassasiyeti taşıyan en bilindik yönetmenlerindensiniz. Bütün bunların eksikliğini hissetmiyor musunuz?
Çok büyük şekilde hissediyorum ve bunun acısını da yaşıyorum. Çünkü hala Müslümanlar sinemanın önemini anlamış değiller. Daha yeni bir iki kişi kendini gösteriyor. Bu işe köklü bir yatırım yapayım diyen kurum, şahıs yok. Bizim dilimizde tüy bitiyor bunları anlatabilmek için. İkincisi az önce sözünü ettiğimiz şekildeki Türkiye’de sekülerleşme az ya da yoğun şekilde kendini gösterdi. Çünkü bu camia yıllardır bastırılmış, itilmiş kakılmış, her türlü ifadeden hapise atılan, kurumlara alınmayan bir konumdayken iktidara geldi, paralara kavuştu. Ama Müslüman’ın parayla, iftiharla imtihanı zordur. Orada inanç hassasiyetini taşıyanlar çok azaldı. Maalesef onların arasındayken bu eleştiriyi yapabiliyorum. İkincisi de bu işin içinde makam, şan, şöhret olursa işin içine insanın nefsi girer. Çıkarlar başlar. O çıkarlar da ortaya çıktığında idealist düşünceye yer kalmıyor, çıkara dönüyor iş. Benim bunu somut örneklerle de kanıtlayacak çok ismim var ama bu da benim inancımda olmadığı için yapmıyorum.
FİLMLERİN BORÇLARINI HALA ÖDÜYORUM
- Yakın gelecekte bir film projeniz var mı?
2007 yılında Anka Kuşu’nu çektim. Filmden önce yine bir 7-8 sene boşluğum olmuştu. 28 Şubat’ın sonuçları bana da yansıdı. Ama 10 sene sonra dönüp bu filmleri yapmak istediğimde doğrusu sinemadan çok uzak kaldığımı, bırakın değişen izleyici profilini, sinemanın kendi teknik şartlarının bile değiştiğini gördüm. Bizim daha önce yaptığımız kült filmler seyirci rekorları kırarken bu filmler hiç iş yapmadı. Böyle olunca biz çok büyük borçlar altına girdik. Hala o borçlardan toparlanma sürecindeyiz. 2010’da İstanbul Kültür Başkenti adına bir dramatik belgesel çalıştım. Projelerim var fakat uygun süreci bekliyorum.