Nureddin Yıldız Hoca’yı yazacağım bugün.Alçakça bir itibar katline hedef olan son hoca oldu o.
Türkiye’de böyle itibar cinayetlerine tanık olunur zaman zaman. Hocalar öncelikli hedeftir. İslam’ın itibarına yönelik suikastlerin onlar üzerinden yapılması Türkiye’nin rutinlerindendir. Keçisi çalınan müftünün “keçi çaldı” şeklinde haberleştirilmesi gibi.
Nureddin hoca, ona yönelik “çocuk izdivacını caiz görüyor” suçlamasının en üzerine kondurulamayacağı insandır. Ama o suçlama ile boy hedefi seçilmiş, medyada gönüllü katiller çıkmış, bir bakan bile bu furyanın içinde, sonradan özür beyan edeceği bir sözle dolduruşa getirilebilmiştir.
Türkiye böyledir.
Sonunda Hoca, Şehzadebaşı ve Hacı Bayram Veli Camiindeki sohbetlerini kesip kesmeme tercihine kadar sürüklenmiştir.
Şunu söyleyeyim:
Nureddin Hoca, böyle sığ sularda boğulacak bir insan değildir. Çok üzüldüğünü biliyorum, üzüntüsünün kendisinden çok, kendi üzerinden İslam’a sözler söylenmesi sebebiyle olduğunu da biliyorum.
Nureddin Hoca’yı tanıyorum. Erkam Radyo’da (96.8) “İslam’dan Hayata Ölçüler” başlığı altında, İslam-Hayat ekseninde en kritik soruların titiz bir şekilde tahlil edildiği bir programı birlikte yapıyoruz. İki yıl kadar önce, Genel Yayın Yönetmenliğini yürüttüğüm Altınoluk dergisinde yazmasını ben rica ettim. Sebebi şu idi:
Nureddin Hoca, özgün bir İslam alimi. “Özgün” nitelemesi neden, derseniz ben onda, hayatı bütün boyutlarıyla ve altındaki zihniyet zemini ile okuyan ve İslam ölçülerinin hayata tekabül eden çerçevesini dillendiren bir İslam alimi niteliği gördüm.
Özgün, çünkü gözü yaşarıyor, yüreği var. Rasulullah Efendimizden, sahabe-i kiramdan bugünlere taşınacak bir güzelliği anlatırken yüreği kabarıyor, bu, gözlerini nemlendiriyor.
Özgün, çünkü derdi var. Ümmetin mazlumiyetini kalbinde yaşıyor ve “Bu ümmet yeniden nasıl ayağa kalkar” gibi bir soruya kafa yoruyor.
Özgün çünkü, çağı anlamaya çalışıyor. Çağın insan boyutundaki bunalımlarını görmeye “İnsan yeniden nasıl insan olur” sorusunun İslam’daki cevabını bulmaya çalışıyor.
Özgün çünkü, İslam toplumlarının Osmanlı’nın çözülme döneminden bu yana ana zaafını oluşturan kaht-ı rical - adam kıtlığı problemini aşmak için “yetişmiş insan”a, bir ilim adamı önderliği ile yatırım yapıyor.
Özgün çünkü, toplumla iletişimde kalblere ulaşan bir dil nasib oldu kendisine. Şehzadebaşı Camiinde pazar ikindi sonraları, Hacı Bayram’da pazartesi yatsı sonrası sohbetlerinde, 7’den 70’e bir genç yürekler topluluğu dinliyor Hoca’yı. Cemaati günden güne büyüyor.
Erkam Radyo, Selahattin Kocaarslan’la birlikte her sabah yaptığımız “Medya ve Gündem Analizi” gibi haber - yorum programlarının varlığına mukabil, İslami - tasavvufi sohbetlerin yoğun olduğu bir radyo. Burada Nureddin Hoca ile yaptığımız (perşembe saat 11.00’de yayınlanıyor) programa gösterilen ilgiye baktığımda, dinleyicilerin orada İslam’a ve hayata bakışta ayrı bir tad bulduğunda kuşku yok. Bu tadın önemli payı Nureddin Hoca’ya ait.
Şuna inanıyorum: Özgün bir İslam alimi, öyle konjonktürel saldırılarla silinemez. “Altın yere düşmekle pul olmaz” denilmiştir.
Böyle zamanlarda herkes bir karakter sınavı verir. Hoca’ya saldıran medya aktörlerinin karakteri irdelenecektir bu süreçte. Ben bu tür zamanlarda hedef insana vakıanın ne olduğu bile yeterince öğrenilmeden, hatta bazen iyi niyetlerle dost çevrelerden gül atılmasını bile doğru bulmam. Çünkü gül gül değildir böyle zamanlarda. Bir de kimin hangi konjonktürde hangi masum sözü sebebiyle bu tarzda bir karakter katline maruz kalacağı öngörülemez. Bilinmeli ki Türkiye’de pusuya yatmış ve gözünüzün üstündeki kaşı sorun haline getirebilecek bir fesat odağı her zaman mevcuttur.
“Kınanırız” endişesiyle neredeyse Müslümanlığını görünmez kılacak olanlara diyecek fazla bir şey yok. Onlara, Maide suresinin 54’üncü ayetini okumayı tavsiye etmekten başka ne yapılabilir ki? “Kınayanın kınamasına aldırmamak da Allah’ın sevdiği mü’min” kıvamıdır. Herkes her yaptığı ile sınavda.