Zincirleme bir terör dalgası dünyanın gündemi. Ve bu gündemle eşgüdümlü bir şekilde Nükleer Güvenlik Zirvesi düzenleniyor. İlki 2010 yılında düzenlenen Nükleer Zirve’lerin dördüncüsü olacak bu randevu. ABD’de düzenlenecek olan bu zirveye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da katılacak. Küresel düzeyde dalga dalga yayılan bu terör belasına, küresel buluşmanın çözüm getirmesini beklemek elbette naif bir yaklaşım olacak. Bu noktanın altını çizelim. Zira terör dalgasının pek çok dünya ülkesinin işine yaradığını vurgulamak gerekiyor. Örneğin DAEŞ örgütünün Batı ülkeleri için kullanışlı bir araç olduğunu vurgulayalım. Ulaşmak istedikleri ne kadar hedef varsa DAEŞ sayesinde ulaşıyor Batılı ülkeler. Siyasi gündemleri açısından DAEŞ tam bir katalizör işlevi görüyor. Kimse kusura bakmasın. DAEŞ örgütü olmasa, Suriye’de Kürt entitesinin önü açılabilir miydi? “Suriyeli Kürtler DAEŞ’e karşı savaşıyor ve biz de onlara idaresi onlarda olacak topraklar verelim.” Batı’nın güncel denklemi bu...
CIA’nın Suriyeli muhalifler ile olan ortaklığına ve Suriye muhalefetinin CIA konusundaki hayal kırıklığına ilişkin bir makale yayınlandı Le Monde gazetesinde. Suriyeli muhaliflerin istihbarat sorumlularından birisiyle görüşen Le Monde, bu kaynağa atfen yazıyor: Azez-Halep hattında 2014 yılında DAEŞ’e karşı hazırlanan bir ortak operasyon son anda Washington tarafından iptal ediliyor. Sebebi ise ABD’li yetkililerin “önceliğimiz Kobani” demeleri. Le Monde yazmış.
DAEŞ sayesinde, İslam’a dair her kavram ve motif Batı’nın kırmızı listesine girmeye hazır. Uçaklarda domuz eti yememeniz sizi potansiyel suçlu konumuna getirebilir. Hatırlayalım, havayolu şirketlerinin kayıtlarında teröristleri tespit etmek için başvurulan verilerden biri de “helal gıda” tercihinin sorgulanması olacak.
PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin operasyonel bir kapasitesi olduğunu iddia etmek mümkün mü? Tamamen PKK altyapısına ve Türkiye kökenli terör örgütlerine dayanan silahlı bir yapıdan sözediyoruz. Bu çerçevede Batı’nın Suriye’nin kuzeyindeki müttefiki PKK’dır. Bu yorumu da buraya koyalım.
Belki 1998’deki Washington sürecinde olduğu gibi PYD’nin içindeki terörist kılcal damarları temizleyip bir türev koyacaklar ortaya. Daha açık konuşalım. Irak’ta kurulan Kürt entitesinin temeli, 1998’deki Washington süreci olmuştu. Iraklı Kürt grupları, İngiliz’leri ve ABD’lileri biraraya getirmişler, PKK’yı Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye teslimiyle tablonun dışına çıkarmışlar ve Irak Kürt bölgesini Türkiye açısından kabul edilir bir formata sokmuşlardı. Şimdi aynı “akıl”, benzeri bir senaryoyu Suriye’nin kuzeyi için de sahneye koyabilir mi? Bekleyip göreceğiz. Ancak günün sonunda PYD’nin bir ayrıştırma operasyonuna tabi tutulacağını da hipotezlerimiz arasına yerleştirebiliriz.
Nükleer Güvenlik Zirvesi keşke teröre karşı tek bir sesin çıkmasına vesile olsa...
Önce arka arkaya Türkiye’de gerçekleşen ardından Brüksel’deki çoklu saldırılarla başka bir boyuta taşınan terör dalgası, Washington’daki kritik zirveyi daha da kilit konuma taşıyor. İnşallah bu buluşma, dünya ülkelerinin terörle mücadele konusundaki “yengeç yürüyüşlerini” bırakması için bir vesile olur diyelim...