“Normalleşme” kelimesini 1997 senesinde yazdığım bir makaleden sonra hep kullanıyorum ve bu kavramı çok seviyorum.
Ve, Türkiye’nin başına olumsuz anlamda ne geldi, geliyor ve gelecek ise normalleşme konusunda sıkıntı yaşadığı, biraz da ayak dirediği içindir, bunu iyi görelim.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en başarılı dönemi olarak nitelediğim 2003-2010 dönemi ise bu başarılarını, ekonomide hızlı büyümeyi, bütçe açıklarını yenmeyi, demokratikleşmeyi, askeri vesayetle hesaplaşmayı hep normalleşme konusunda yaptığı çok önemli hamlelere borçludur.
Normalleşme kavramını zamanın ruhuna, küresel ekonomi ve hukuka uyum anlamına kullanıyorum.
Türkiye son haftalarda çok sıkıntılı bir sürecin içinden geçiyor.
Bu sürecin nihai olarak olumluya evrilmesi, büyüme trendinin yeniden yakalanması, demokratikleşmenin sürmesi tekrar normalleşmeye, normalleştirmeye tersinemez, geri çevrilemez bir biçimde dönüşümüze bağlıdır.
Bu büyük krizden çıkış için atılabilecek, hiç ama hiç temenni etmiyorum, normalleşme karşıtı adımlar, mesela bir malum yönetmelik, krizi daha da ağırlaştırabilir.
Yeni Türkiye’nin refleksi, en zor durumda bile, normali, evrensel hukukun, küresel ekonominin gereklerini anında ve bütünüyle yerine getirmek olmalıdır.
Yaşadığımız, ekonomik bunalıma dönüşme ihtimali de olabilecek ağır siyasi bunalıma da bu açıdan bakmakta yarar görüyorum.
Hiçbir devlet kendi bünyesinde paralel bir devlete izin vermez, vermemelidir de, bu açıdan baktığınızda Sayın Başbakan’ın söylemine katılmamak mümkün değildir ama mesele de bir cemaat meselesi pek değildir.
Bu temel ve çok önemli amacın gerçekleşebilmesi için de devlet adını verdiğimiz kurumun mutlak bir hizmet kurumuna, sadece ve sadece kamu hizmeti üreten bir kuruma, içinden tüm rant mekanizmalarının yapısal reformları gerçekleştirerek ayıklandığı bir kuruma dönüşmesi, bu iş kendiliğinden asla olmaz, dönüştürülmesi şarttır.
Bunun sağlanması, rant mekanizmalarının ayıklanması, rant kollayanların temizlenmesi için de yapılması gerekenler sır değildir, normalleşmeye, yapısal reformlara hız verilmelidir.
Başta Sayıştay olmak üzere tüm bağımsız denetim mekanizmaları güçlendirilmeli, özelleştirme sürecinde, tüm kamu bankaları başta olmak üzere, daha atak olunmalı, kamu hizmeti iyi tanımlanmalı, kamu ihale sistemi mutlak anlamda küresel rekabete açılmalı, adem-i merkeziyetçi bir idari yapıya geçilmeli, kara para ve kayıt dışı ekonomi ile mücadelede daha kararlı olunmalı vs.
Bu işler gerçekleşebilir, bu alanlarda mesafe alınır ise siyasi iktidarlar için kısa vadede bazı işler zorlaşmış gibi görünebilir, işin püf noktası da burasıdır, kısa vadede zor olan orta ve uzun vadede her siyasi iktidarın hayatını kolaylaştırır, önemli olan kısa vade zorluklarını göğüslemektir.
Normal olan devleti mutlak bir hizmet örgütüne ve sadece bir hizmet örgütüne dönüştürmek iken, bu süreçte bu kurumun içindeki kişilerin de nitelikleri de öne çıkar.
Bazı bakanların çocuklarının evlerinde, bir kamu bankası genel müdürünün evinde çok büyük miktarlarda para bulundu.
Bu konu hukuk sürecinin, ceza davalarının bir parçası olmuştur, üzerinde yorum yapamam ama bu arada kullanılan bazı ifadelerin Türkiye’nin normalleşme sürecinin neresinde olduğunun da kötü kanıtlarıdır.
Bir bakanımız, bugün için bir eski bakanımız, çocuğunun evinde bulunan paranın bir gayrimenkul satışından gelen para olduğunu ifade etmiştir.
Bir gayrimenkul satışından gelen paranın banka sistemi dışında oluşu bile başlı başına bir suçtur, vergi suçudur, normal bir ülkede böyle bir ifade asla savunma amaçlı kullanılamaz, vergi kaçakçılığı normal ülkelerde kamu görevlileri ve birinci derece yakınları için en büyük suçtur ama anlaşılan bizim ülkemizde böyle bir yaklaşım baba tarafından hafifletici neden olarak görülmüştür.
Bu konu bile normalleşmenin neresinde olduğumuzun en bariz kanıtıdır.
Çarenin, birileri çok naifçe bulabilir, AK Parti’nin, bugün için kaydıyla alternatifini görmekte zorlanıyorum, 2004 ruhuna geri dönmesi olduğunu düşünüyorum.