Gezi olaylarının, 17 ve 24 Aralık yargı darbesi girişimlerinin gergin atmosferinde 30 Mart yerel seçimlerini savuşturduk. Amacı cumhurbaşkanlığı seçimlerine giden süreçte milletin iradesini etkileyerek 12 yıldır iktidar olan Recep Tayyip Erdoğan’ı siyasetin dışına itmek olan projelerin gölgesinde ilk defa halkın oylarıyla cumhurbaşkanını seçtik. 14 parti ve paralel yapının koalisyonuyla çatı adayının devreye sokulduğu ilginç ama cılız bir projeye tarih sahnesinde şahitlik ettik. Her iki seçimde de istediğini bulamayanlar, Tayyip Erdoğan sonrası AK Parti’nin, ANAP ve DYP gibi, liderlerinin Çankaya’ya çıkması sonrasında düştüğü duruma düşmesini umut ettiler. Umut etmekle kalmayıp, cumhurbaşkanlığı sona eren Abdullah Gül’e, parti tüzüğündeki üç dönem kuralının neticesinde AK Parti’de bir yıl siyasete ara verecek olan milletvekilleriyle parti kuracağı algısını pompalıyorlar. Böyle bir şeyin gerçekleşmesinin hayalini kuruyorlar. Sayın Gül’ün kurucusu olduğu partisinin haricinde hareket etmeyeceğini defalarca açıklamasına rağmen böyle bir algı projesini canhıraş bir biçimde yürütüyorlar. Sayın Gül partiyi böler, biz de yolumuza devam ederize kendilerini inandırmış görünüyorlar. Öyle ki Hayrunisa Gül Hanımefendi’nin sitemini sesli olarak dillendirdiği resepsiyonda ki sözlerini bazı basın organlarının nasıl manşetlerine taşıdıklarını gördük. En ufak bir açığı hazine bulmuş gibi alıp bu gayelerine malzeme yapmanın nasıl da gayretine düşüyorlar. Gezi olaylarının başında ağaca ve çevreye sahip çıkan az sayıdaki gencin hassasiyetini ve 17 Aralık’ta gündeme getirilen yolsuzluk hassasiyetini anlamlı bulmakla birlikte, bu her iki gerginlik unsurunun zamanlaması, yandaşları, ülkeye verdiği zarar ve suistimal edilmesini hiçbir vatan evladı kabul etmez ve etmemiştir. 30 Mart ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin neticeleri bunun bir göstergesidir.
Bu iyi niyetli olmayan, ülkenin birlik beraberliğini ve istikrarını hedef alan boş gayretlere inat, kendi iradesini hedef alan bu operasyonlara geçit vermeyen ülke insanı hem yerel seçimlerde hem de cumhurbaşkanlığı seçimlerinde iradesini ortaya koymuştur. Halkının verdiği güçle 12 yıldır hiçbir vesayete pirim vermeyerek yeni Türkiye’nin kapısını aralayan Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı, kendisiyle birlikte aynı iradeyi gösteren ve Erdoğan sonrası parti genel başkanı liyakatine sahip Ahmet Davutoğlu Yeni Türkiye’nin Başbakanı olmuştur. İşte Türkiye’nin 12 yıl içerisinde yavaş yavaş dönüşerek geldiği nokta. Bundan sonraki süreçte ülkeyi dünya konjonktüründe daha da güçlü bir pozisyona getireceğine inandığım Sayın Erdoğan’a ve Davutoğlu’na başarılar diliyorum Allah yardımcıları olsun.
2015 Türkiye genel seçimleri ise 14 Haziran 2015 Pazar günü yapılması bekleniyor. Haziran ayında olması kesin olan bu seçim için net tarih YSK tarafından açıklanacak. Şu an için ara verdiğimiz seçim yoğunluğu muhtemelen Ocak ayı gibi yeniden hareketlenecektir. AK Parti birkaç isim değişikliği yaparak hükümet kabinesini oluşturdu ve bu kadroyla seçim yarışına girecek. CHP ile MHP yerel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinde aldığı ağır yara ile yarışta yer alacak. Öncelikle partide gelecekleri şu anda tartışma konusu olan liderlerinin konumlarını belirleyecekler. Görünen o ki her iki parti de mevcut liderleriyle devam edecek. AK Parti yeni diğerleri eski liderleriyle. Henüz erken olmakla birlikte 2015 seçim neticelerinin şu andaki partilerin oylarından pek farklı olacağını düşünmüyorum. Görünen köy kılavuz istemez.
Bugüne kadar Türkiye siyasetinde belirleyici rol almış olan Kayseri’nin şuanda ki değerlendirmesini ve 2015 milletvekilliği seçimlerinde bugünden yaşanmaya başlayan hareketlenmeleri bir sonraki yazımda kaleme almayı düşünüyorum. Bu konuda yazacaklarım gayet objektif olacak…