Mitoloji deyince çoğunlukla ilk çağda veya ortaçağda geçen hikâye ve masallar gelir aklımıza. Kendini Tanrı zanneden insanların acayiplikleri! Greklerdeki bambaşka. Şehvetle dolan, sadakatsizlik gösteren, baştan çıkaran, çalan ve hırsızlık yapan Tanrılar dünyası. Mitoloji denildiğinde doğaüstü gücü olan insanlar dünyası ve abartılı anlatım tarzlarını anlıyoruz. Biz de buna efsane denir. Geçmiş efsaneler... Menkıbe kültürümüz epeyce zengin.
Mitoloji, efsane ve menkıbe bir anlatı tarzı. Bilginin belli bir tarzla sunumu. İnsanı etkileyen, onu büyüleyen bir tarz. Zamanlar üstü bir terennüm. İnsan kaderinin büyülenerek anlatılması. İnsani varoluşu içinde gizleyen şiir ya da hikaye. İnsan asırlarca mitoloji ve efsaneyle anlattı kendisini.
Modernler, mitolojiye karşı mesafeliler. Özellikle geleneksel olanla ilgili olanlara karşı reddiyeci davranırlar. Onlara karşı savaşırlar da. Özgürleşme derler buna. Bidat ve hurafeden kurtularak özgür aklını kullanmak adını verirler bu eylemlerine. Hatta tarihi, evrim içinde anlatırken efsane çağını evrimin en geri basamağı olarak kabul ederler. Medenileşme ile beraber bunların çoktan aşıldığını düşünürler. Bu çağlara aklın olmadığı ve muhayyile ve realitenin iç içe geçtiği zamanlar adını verirler.
Şimdi mitoloji yeniden keşfediliyor. Fakat bu defa doğrudan gündelik hayat içinde ve oldukça seküler bir şekilde yapılıyor. Modernler yapıyor bunu. Türkiye'nin en modern mahallesinde doğup büyüyen, en modern eğitim zincirinden geçenler mitoloji üretip pazarlıyorlar. Yeni bir kült olma arayışı ve kazanç kapısı mitoloji. Oysa bu modernler Hızır'ı, Anka Kuşunu, Kaf Dağını, Abı Hayatı ne kadar da küçümserlerdi. Bunlara boş inanç diyerek ne suçlamalar yapmışlardı.
Nişantaşı, modern mahalledir. Orhan Pamuk burada doğup büyümüş bir romancı. Modern bir aydının sosyolojisini taşır üzerinde. Orhan Pamuk, post-modern edebiyatın bilincinde. Rasyonel ve irrasyoneli, gerçek ve efsaneyi iç içe işler. Mitolojilerden yararlanır. Kırmızı Saçlı Kadın adlı romanında Doğu ve Batı mitolojisinden yararlanır. Geleneksel mitoloji ile (Şehnamedeki bir efsane ile Kral Oidipus trajedisi/mitolojisini) modern zaman hikâyesi iç içe örülür. Mitoloji ile hem bir barışma hem de onu yeniden üretme tutkusu.
Masumiyet Müzesi romanı üzerinden giderek yeni bir müzenin açılması bambaşka bir şey. Tam bir mitoloji üretimi. Olmayan bir şeyin varmış gibi ortaya konması. Eşyalarla ve duygularla ilişkinin mitsel tezahürü. Modernler de yeni bir inanç ve ritüel arayışında. Pamuk'un Masumiyet Müzesindeki bir anlatısına dayanarak Taksimde Masumiyet Müzesi açıldı. Romancının icat ettiği bir şey mitleşti. Romanda bahsedilen elbiseler bu müzeye konuldu. Olmayan elbiseler var oldu. Hayaller kışkırtıldı. Hatta roman kahramanı Kemal'in dostunun/sevgilisinin eşyalarıyla kurduğu fetişist ilişkinin kitaptaki bölümünü gösteren müşteriler, bilet parası ödemeden müzeyi ziyaret edebiliyorlar.
Nişantaşılı bir roman kahramanının eşya ile kurduğu fetişist ilişki gerçekmiş gibi çeşitli eşyaları açılan bir müzede sergileniyor. İnsanlar da para vererek burayı ziyaret ediyor. Eskiden olsaydı, adı Kemal Baba Türbesi olurdu herhalde! Çünkü romandaki bu olayın kahramanı Kemal. Fakat bizim modernler ne babayı ne de türbeyi severler. Onlar müze hayranıdırlar. Mitlerinin yeri de buradadır. Bu nedenle adını da Masumiyet Müzesi adını koymuşlar. Aşkı ve kaçak ilişkileri mitleştirerek haz almanın tadını çıkarıyorlar. İnançlarını doyuruyorlar. Çünkü insan inançsız yaşayamaz.