Kadrosunda Simons gibi 38’lik yaşlı futbolcusu bulunan Brugge; buna rağmen çok genç bir ortalamaya sahip... Bunun sağladığı bir avantajla, çok tempolu oynayan bir takım... Rakibimiz olduğu için izlediğim bazı maçlarındaki hızları, açıkçası gözümü korkutmuştu. Fakat bize karşı çok durağan başladılar. Beşiktaş da, rakibinin ileri çıkmasını engelleyecek 3. bölge presini de koyunca; etkinlikleri sıfırlandı.
Beşiktaş’ın sakin, kendine güvenli bir şekilde top çevirmesi; garip bir şekilde Belçikalı ekibi ürküttü. Bu sakinlikten bir fırtına çıkar diye korktular. Açık vermemeye çalıştılar. Bu da üzerimize gelme oranlarını düşürdü. Brugge, tam da Beşiktaş’ın istediği gibi oynuyordu. Yani siyah-beyazlılar sipariş verse, bu kadar uygununu ayarlatamazdı.
***
Bu arada De Sutter, maçın başından beri faullü oynuyordu. Sürekli olarak itiyor-kakıyor-dirsek sallıyordu. Üst üste iki ayrı pozisyyonda, neredeyse Ersan”ı sakatlayacaktı. Daha neler yaptı. Çoktan çift sarıdan gitmesi gerekirdi ama, hakimin açık insafına denk geldi.
Beşiktaş savunması, üzerine gelmekte nazlanan ya da zorlanan rakibi yüzünden; ilk yarıda hiç panik anları yaşamadı. Yoğun baskıdan başı dönmediği için, hemen her pozisyonda sakin müdahale etme fırsatları buldu. Üstelik kendi aralarında sürekli top çevirerek, neredeyse maçın 10 dakikasını bloke ettiler.
***
İlk yarıda hiç pozisyon bulamayan Beşiktaş süper değil, hatta iyi bile değildi ama; doğrusu akıllıydı. Rakibine ninni söylüyor, uyutuyordu.
Takımımız ikinci yarıya, Ramazan topu gibi patlayarak çıktı. Gökhan Töre’nin rakip savunma arasında mekik dokuyan şeytani çalımları, bize o harika golü getirdi.
Maç; 1-0’da kalmak istemeyen Beşiktaş’la, 1-0’ın altından kalkmak isteyen Brugge’ün açık futboluna dönüştü. Bu hızlanışta biz ikinci golü atacaktık ama, yiyen biz olduk. Beşiktaş sonrasında soğukkanlılığını kaybetti. Maç şekil değiştirdi. Dağıldık. Gene de umudumuz var.