Sosyal medyada kötücül bir furya var; bazı kendini bilmez gençler, büyükannelerine yaptıkları ‘’eşek şakası’’ ile gündeme oturmuş durumda. Saçlarını uçuk sarıya boyatmış bir genç erkek, anneannesini önce kandırarak kameraya yaklaştırıyor, kibar, zarif bir hanım, ne olduğunu tam da anlamadan kameraya yaklaşırken, torunu birden başının üstünde yumurta kırıyor. Torun, gülmekten ölüyor bu münasebetsizliği yaparken, nine şaşkın, anlamsız bakışlarla, ne olduğuna inanamayan bir halde, çok kırılmış bir şekilde önüne bakıyor... Sanki hepimize yapılıyor o çirkin saldırı. O kadar itici, incitici, seyredeni bile irkiltici, kalp kırıcı, saygısız, omur kırıcı bir durum ki... Peki ama niye, bilmiyoruz burada komik olanın ne olduğunu...
Bir diğerindeyse kandırılan kişi babaanne, telefon geldi diyerek heyecanlandırılan yaşlı ninenin eline telefon yerine bilgisayar faresi tutuşturuluyor. Sonra da dünyanın en komik parodisi başarılmış gibi kahkahalar atarak kayıt yapıyorlar bu marifetlerini. Bunun neresi komik, büyük annelerini bu şekilde küçük düşürerek ellerine ne geçiyor anlamak mümkün değil. İsmi ‘’Muhammet’’ olan bir torun yapıyor bu saçma hareketi ve bununla da yetinmeyip, sanki marifetmiş gibi sosyal medyada sürüme sokuyor... Babaannenin sözleri acı dolu ağırlıkta; ‘’kurt kocayınca köpeklerin maskarası olurmuş’’...
............................
Herkes kendi zamanını yaşıyor. Gençleri kendi zamanımızın koşullarına hapsedemeyiz. Eyvallah. Ama azami saygı, sevgi, insanlık değerleri de öğretilmeli değil miydi o gençlere. İçtenlikli sevginin zamanı geçmez. İtina eden, şefakat duyan, merhamet gösteren gençliğin değeri dün nasıl yüksekse, saygılı kişilik nasıl baş tacıysa, bugün de kıymetlidir ve dünya döndükçe değerinden bir şey kaybetmeyecektir...
Gençlik değer değildir, kaderdir. Hepimizin içinden geçerek yürüdüğümüz yolun adıdır. Bugün büyükanneleriyle bu şekilde sorumsuzca alay edenler, kısa sürede o yaşlara gelivereceklerini belki bugün düşünmüyorlar... İnşallah onların torunları, onların başlarında yumurta kırmaz!
...........................
Otomatik portakal filmini andıran bir şiddet normalleşmesiyle karşı karşıyayız. Bu gençlerin niçin bu kadar acımasız ve sorumsuz olduğunu düşünmemiz taşınmamız gerekiyor. Sadece kendi akranları ile kapalı devre kurdukları iletişimsizlik iletişimi mi, sosyal medyadan ibaret sanal yaşam mı, kısırlaşmış, dışlanmış, bastırılmış gerçek hayat mı, hangisi?
Çocuklarımızın bu pervasız halinin sebebini muhakkak ailelerimizde de aramalıyız. Gençlerin tüm bu sorumsuzluklarında, ‘’çocuk erkil’’ bakış açımızın da payı var. Çocuklarına tapan aileler olarak, yaptıkları her şeyi onaylamak, çocuk sevgisi veya çocuk psikolojisinden anlamak değil! Sanki komik bir şeymiş gibi her yaptığını alkışladığımız çocuklar, yarın öbür gün ninelerini döverken, tartaklarken de alkış bekleyecekler, sırıtacaklar, iyi bir iş yaptıklarını zannedecekler...
Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda ne düşünüyor? Yabancı dil konuşma ve bilgisayar kullanabilmeyi en büyük eğitim ideali olarak gören bakanlığımız, insanlık dersleri için nasıl bir pratik öneriyor?
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gençlik ve güzel ahlak ilişkisini kurabilmeye dair teklifleri neler?
Gençlik ve Spor Bakanlığı bu konuda ne düşünüyor? Kuşakları birbiriyle sevgi, saygı, anlayış pratikleriyle yakınlaştıracak, diriltecek, kamuoyunu peşinden sürükleyecek öncülüklere ihtiyacımız var. Hayatın çok kısa olduğunu, büyüklerimizin birer ‘’tanrı misafiri’’ olduğunu gençlerimize fısıldayacak ağabeylere, ablalara ihtiyacımız var. Onları kompüter ve mobil telefondan ayıracak gerçek hayata yöneltecek tekliflere ihtiyacımız var. Gençlerimizin hastahane, yetimhane, akraba, taziye, hatta zaman zaman kabristan ziyaretleri yapma ve insan hayatı hakkında incelikli düşünmeye ihtiyacı var...
Son vakalar insanın ruhunu örseliyor...