Tam zamanı değil mi; dünyanın en önemli enerji -ağırlıkla petrol olmak üzere- üreticilerinden biri olan Nijerya’da bir örgüt çıkıyor ve dünyayı ayağa kaldıracak bir eyleme imza atıyor. Tam 274 kız öğrenciyi batılı eğitim alıyor diye kaçırıyor; kız öğrencilerin kaçırılması, hiç şüphesiz, tam şu sıra bir taşla kuş sürüsü vurmak anlamına geliyor. Peki kimin için; tabii ki, bundan böyle enerjide Rusya’ya bağımlı olmak istemeyen Avrupa ve İngiltere için...
Boko Haram, İngiltere ve ABD’nin Nijerya’ya askeri müdahalesinin kapısını açmıştır. Bu konuda STAR’da geçen gün Beril Dedeoğlu, kızları kurtarmak için, ABD ve İngiltere’nin başını çektiği batılı devletlerin bir heyet oluşturduğunu ve heyette askerlerin de bulunduğunu yazdı. Ama Beril Dedeoğlu’nun buna bağlı çıkarımı önemli; bu askeri ‘kurtarıcı’ heyet için Dedeoğlu bu, yeni bir müdahale yönteminin kapısını açabilir diyor. Evet, çok doğru; Irak hatta Afganistan gibi olmayan yeni müdahale yöntemleri söz konusu olabilir.
İslamofobi ve Mısır Darbesi
Dolayısıyla Boko Haram, Batı adına tam şimdi kuş sürüsü avlıyor. İslamofobiyi besliyor öncelikle, böylece Mısır’da darbe sürecini de meşrulaştırıyor, ikincisi Nijerya gibi çok önemli bir enerji kaynağı ülkenin kaynaklarını adeta altın tepside gelişmiş ülkelere sunuyor. Nijerya yalnız petrol ve doğalgaz ihracatçısı değil, ülke gıda ve maden açısından da zengin... Böylece önümüzdeki yıllarda olası bir gıda-su krizinde Nijerya batı için Afrika’nın ortasındaki cennettir.
Nijerya’nın önemi artacak
Ama bu ülkenin bu zenginlikleri yine kendi halkına ve Afrikalılar’a yaramayacaktır. Avrupa’nın bugün ana 3 enerji damarı var; Kuzey Avrupa, Rusya ve Afrika... Rusya tek başına Avrupa’nın gaz pazarının yüzde 40’ını elinde bulunduruyor. Norveç’ten gelen gaz tedariki yüzde 30’larda ama bu önümüzdeki yıllarda düşecek. İşte burada Afrika Cezayir’den başlayarak öne çıkıyor. Cezayir 45 milyar metreküple pazarın yüzde 12’sini elinde bulunduruyor. Cezayir’den gelecek gazın 2030’da 35 milyar metreküp daha arttırılarak 80 milyar metreküpe çıkarılacağı tahmin ediliyor. Katar gibi ülkeler LNG ihracatında önemli ama bu Avrupa’nın dişinin kovuğuna gitmiyor. Nijerya ise bugün 12 milyar metreküp LNG gönderiyor Avrupa’ya ve pazarın yüzde 3.5’ini elinde bulunduruyor. Nijerya’nın 2030 yılına kadar 50 milyar metreküp daha fazla gaz göndereceği ve 62 milyar metreküpe çıkacağı tahmin ediliyor.
Nijerya hem petrol olarak hem de doğalgaz olarak bunun çok daha fazlasını yapabilir; ancak bunun için hem içerisinin ‘temizlenmesi’ gerekiyor hem de dışarıda da LNG dışında da boru hatlarını Akdeniz’e ulaştıracak bir Afrika, Kuzey Afrika, Akdeniz istikrarı öne çıkıyor. Ama bu ‘istikrar’ kesinlikle demokratik bir istikrar değil, Batı’nın vesayeti altında bir diktatörlük istikrarı bu. Çünkü bu istikrar, hiçbir zaman kaynakların fiyat ve miktar pazarlığını yapmaz. Shell gibi şirketler ve onların yerli temsilcileri ne istiyorsa onu yapar.
Boko Haram’ın Hıristiyan versiyonu da var!
Peki Boko Haram meselesi nedir? Bu da çok açık, Boko Haram’ın Hırıstiyan versiyonu da Uganda’da biliyorsunuz. Bundan bir süre önce bu sefer Batı Uganda’da Hırıstiyan LRA örgütünün kaçırdığı ve zorla savaşçı yaptığı çocuklar için ayağa kalkmıştı. Joseph Kony ve örgütü LRA, Uganda’da hükümete karşı savaştığını söyleyen ve bunu 1987’de kurduğu LRA (Lord Resistance Army) vasıtasıyla yapan bir örgüt lideri. LRA, ideolojik gıdasını zorlama Katolik Hıristiyan yorumdan alıyor. Dolayısıyla Kony, kendisini tartışılmaz bir medyum ve Tanrı’nın sözcüsü (!) olarak ilan etmiş durumda. Ama Batı da Kony’yi savaş suçlusu ilan etti. Yaygın insan hakkı ihlalleri, özellikle çocuk kaçırma, cinayet ve çocuk istismarı, Kony’nin örgütüne Uluslararası Ceza Mahkemesi tarafından yöneltilen başlıca suçlamalar. Ama Uganda’yı Kony’den önce İdi Amin’den tanıyoruz. Uganda diye bir ülkenin adını İdi Amin ile duyduk.
Batı, İdi Amin’i meşhur ederken, belki istemese de Uganda diye bir ülkenin olduğunu, insanlarının köleleştirildiğini, çocuk ve kadınlara, bitmek bilmeyen kabile iç savaşları sırasında, yıllardır tecavüz edildiğini, kaynaklarının yağmalandığını, dünya kamuoyuna göstermiş oldu. İdi Amin, 2003’te sürgün yaşadığı Cidde’de öldü. Ölüm haberi geçildiği sırada, iktidarda olduğu 1971-1979 yılları biraz akla geldi. Onun binlerce kişinin ölümünden sorumlu olduğu, milliyetçi bir manyak olduğu, Hitler’i övdüğü anlatıldı. İdi Amin, Ortadoğu’daki bütün diktatörlerle sıkı dosttu; Kaddafi ile çok iyi anlaşıyorlardı.
İdi Amin, İngilizler’e düşmandı ama 1952-56 yılları arasında Kenya’daki Mau-Mau ayaklanmasında, ayaklanmayı bastıran İngiliz Ordusu’nda görev aldı. Buradaki katliamlara katıldı. İdi Amin, aslında sömürgeci İngiliz Kraliyet Ordusu’nun (Afrika Tüfekli Kraliyet Birliği-KAR) bir subayı idi. Yani İdi Amin gibi bir diktatörü yaratan, onu katliamcı bir canavar ve sahtekar olarak Uganda’nın başına bela eden Batı’nın kendisi idi.
Türkiye’nin yaşadığı özünde farklı değil...
Bugün de Joseph Kony’yi de, Boko Haram’ı da tıpkı İdi Amin gibi, tıpkı Kaddafi gibi, Esad gibi, yoksul halkların başına bela eden Batı’nın sömürgeci siyasetidir. İslamcı olduğunu söyleyen ama LRA’dan hiç farklı olmayan Boko Haram’da Batı’nın ürünüdür şüphesiz... Ama Batı’nın insanlığın başına, Türkiye de dahil olmak üzere, bütün bu coğrafyada dini kullanarak yalnız Konyleri, Ladinleri ve onların teröre dayanan paramiliter örgütlenmelerini musallat etmedi. Terörist olmayan ama kendisine bağımlı çalışacak, İslam’ın içini boşaltan, devlet içinde örgütlenip, Batı çıkarlarının ve onların işbirlikçileri lehine devleti ele geçiren yapıları da finanse ederek ortaya çıkardı. Türkiye’de bunu yaşıyor.