Bu dünya kupasının en ilginç özelliklerinden biri de; milli marşların (Özellikle Latin ülkeleri tarafından) büyük bir coşkuyla okunuyor olması... Brezilyalı futbolcuların damarları su borusu gibi şişiyor.
Avrupa, o kadar yırtınmaya meraklı değil. Hatta Fransız futbolcuların neredeyse yarısı, marşlarını mırıldanmıyor bile... En kayıtsızı görünen Benzema, seremoni sırasında aklı hep başka yerlerde gibiydi. Hiç hırslı ya da duygusal görünmüyordu.
Biz de eskiden milli marşlarımızı şimdiki Brezilya gibi büyük bir coşkuyla, hırsla, heyecanla söylerdik ama; ne olduysa oldu, artık o eski tutkumuzda değiliz. Halbuki motivasyon için gerekli...
***
Milli marşını iştahsız okuyan Fransa, maça da gönülsüz başlamış gibiydi. Tutuk, durgun ve Nijerja’ya cesaret verecek şekilde savunma hatası yapıyordu. Orta sahayı denetim altına alamadı. Nijerya çok rahat gelip geçti. Fransa orta sahada organize olamadığı için, pozisyon üretmekte de kısır kaldı.
Afrika ekibi, ilk yarıda bolca kullandığı kornerlerin tamamını rakibinin üstüne attı. Fransa ise, rakip alanda kullandığı kornerleri kendi adamlarına göndermede büyük isabet sağladı ama, sonrası gelmedi. Benzema’yı forvette dış kulvara çekmek, efektif bir tercih olmadı. Bulduğu en hayati pozisyonda, topa vuracak gücü yoktu.
***
Fransa, Hollanda’ya özenmiş gibiydi... Maçı sakin, durgun, hatta soğuk bir şekilde sürdürürken; son anlarda ya da golü yediğinde canlanıp benzer sonuçlar almak yolunu seçti. Maçın bitimine yakın canlanıp galibiyeti yakaladılar. Nijerya, oynadığı iyi oyunla eli böğründe öylece kala kaldı.
Fransız Matuidi, rakibinin bileğine öyle bir daldı ki; bu hareketin sarıyla geçiştirilmesi, hakem açısından büyük bir rezaletti.