Çözüm sürecinin nihayetinde yani.
Doğu - Güneydoğu’da yani.
İstanbul ile Diyarbakır’ın farkı olacak mı?
Diyarbakır’da yaşayanla İstanbul’da yaşayan farklı statülere mi tabi olacak?
Örgüt ne olacak?
Örgüt, silahlı mücadele sürdürmüş olmanın bedelini mi ödeyecek, rantını mı elde edecek? Nasıl bir dönüşüm geçirecek, ya da geçirmeyecek?
Bölge halkının örgütle ilişkisi ne olacak? Korku mu, endişe mi? “Ohh, iyi ki bitti” mi?
Acaba bu soruların Ankara’daki cevabı ile Kandil’deki, İmralı’daki cevabı ne? Bu cevaplar arasında bir uyum var mı, yoksa her şey süreç içinde mi belirlenmiş olacak?
“Süreç ne kadar önemsense de herkesin bir kırmızı çizgisinin, özellikle Ankara’nın bir kırmızı çizgisinin olması kaçınılmaz” ise sürecin akış seyri o çerçevenin gerçekleşmesi istikametinde mi?
Şu andaki görüntü, evet, kanın durması anlamında çözüm sürecini kabule şayan hale getiriyor, ama yine şu andaki görüntü, devletin göz yumduğu alanda, örgütün hakimiyetinin sürdüğü hatta derinleştiği izlenimi veriyor.
Önceki gün, Hüda Par’dan (Hür Dava Partisi) bir grup ziyaretime geldi ve bölgeye ilişkin sıkıntılarını anlattı. Yoğun olarak bölgede çalışıyorlar ve bölgedeki her gelişmenin nereye doğru seyrettiği ile ciddi anlamda ilgileniyorlar. Başından beri seslendirdikleri şikayet, çözüm sürecinin PKK’yı tek temsilci gibi görerek yürütülüyor olması. Hüda Parlılar, şu anda da örgütün bölge halkı üzerinde tahakküm oluşturduğunu, özellikle de kendi tabanlarına yönelik tehditlerde bulunduğunu ifade ediyorlar. Onların anlattığına göre cinayet, adam kaçırma, köyleri tehdit bu örgüt terörünün farklı boyutları. İfadelerine göre, Mustazaf -Der, Hüda Par gibi legal dernek ve partileri olsa bile, Hizbullah yapısı, belli bir ölçekte illegal alanda hala varlığını sürdürüyor ve tehditler ağırlaşırsa devreye girebileceği belirtiliyor. Hüda Par, Batman’da yüzde 8, Diyarbakır’da yüzde 5, Bitlis’te yüzde 7 oy almış. Yani taban potansiyeline sahip bir yapının PKK - KCK ya da BDP ile geriliminden...
Son günlerde bir de “Anneler” boyutu girdi devreye. Çocukları dağa götürülen anneler, babalar... Belli ki Diyarbakır’da başlayan bu “Anneler isyanı”, İstanbul, İzmir, belki Mersin, Adana, Antalya gibi Kürt çocuklarının dağa götürüldüğü başka şehirlerde de boy salacak.
Anneler hareketi de, belli ki çözüm sürecinin getirdiği nisbi barış ikliminde ortaya çıkabildi. Bu annelerin oralarda daha önce de bulundukları, her evladı elinden uçarken derin acılar içinde kıvrandıkları, her ölüm haberinde yüreklerinin on kere yerinden koptuğu muhakkak. Daha önce sesleri çıkmıyordu, çıkamıyordu, kendilerinin veya çocuklarının başına geleceklerden endişe etmekteydiler. Şimdi, önce orada, Gültan Kışanak ve Ferit Anlı’nın karşısında oturdular, sonra “Çocuklarımızı verin” dediler, Kürt siyasi hareketi sıkıştı, daraldı, bunaldı, annelere bir şey diyemediler, örgüte bir şey diyemediler, en sonunda “Öcalan’a götürelim, o dağa bir şey desin” noktasına gelindi. Ama bu arada da Örgüte selam babında Annelerin üzerine buldozer sürdüler.
Bölgede Ak Parti’nin ciddi ağırlığı var. Ak Parti’de ciddi “Kürt oyu” var. Kürt temsiliyeti dendiğinde, ortada bir “Örgüt tekeli” yok, çok açık ki, Hükümet çözüm sürecini, Kürtlerde sıfır temsiliyetli bir Ankara Partisi olarak yönetmiyor, bu da Hükümete net bir özgüven sağlıyor, belli ki “nihayetinde ne olacak?” sorusu, tek başına Örgüt’ün alacağı tavırla tayin edilecek bir şey değil.
Bu arada, çözüm sürecinin, Kürt siyasetini de, daha çok “Hizmet sınavı”na soktuğunu görmek gerekiyor. Diyelim BDP’li - HDP’li belediye, önümüzdeki 5 yıl içinde Diyarbakırlılara, Batmanlılara, Ağrılılara ne verecek? Topluca bölgeye ne verecekler? Bölge dünyaya nasıl bir görüntü verecek? “Hizmet sınavı”nın, bugüne kadar “kimlik vurgusu” ile ikinci plana itildiği açık, ancak ölümsüz ortam, ölümlere bağlı duygu fırtınasını ortadan kaldırırken; ortaya “Sadece Kürt olmanız yetmez, size yetki verildiğinde Kürtlere ne vereceksiniz” sorusunu koyacak. Bu sınavı, Kuzey Irak yönetimleri de yaşıyor. Bizdekiler de yaşayacak. Bölgeye yatırım çekmek gibi bir problemle yüzleşecekler, bunun için bölgenin terör hukuku(!)ndan kurtulması gibi bir dertleri olacak.
Evet, süreç bir yerlere doğru akarken, çok farklı ihtimalleri de gündeme getiriyor. Dileyelim Türkiye için, bu ülkede, bu coğrafyada yaşayan herkes için olumlu bir sona aksın...