Kutluğ Ataman’ın iki gün önce STAR’da yer alan röportajının suskunlukla karşılanması, Elif Çakır hariç, bu konuda kimsenin iki satır dahi bir şey yazmaması, son derece manidar olsa gerek.
Manidar ama hiç şaşırtıcı değil.
Çünkü Türkiye’nin temel siyasi meselelerinde farklı bir ses ve farklı bir görüş duyma alışkanlığı yok medyamızda.
Kendi çalar kendi oynar bir medya bu.
Teamüllerin dışına çıktınız mı, görmezlikten gelirler. Sizi de görüşlerinizi de yok sayarlar.
Fazla ileri gittiğinizi düşündüklerinde öyle bir kişilik katli ve itibarsızlaştırma kampanyasıyla karşı karşıya kalırsınız ki, çok geçmez bu ben miyim diye kendinizle şüpheye düşersiniz.
Entelektüel ve siyasi zeminde tartışılacak konuları belirleme hakkı hep bu kesimdedir.
Mesela oturur ortaya şöyle bir fikir atarlar, derler ki, Kürt şiddeti, meşru bir şiddettir, çünkü mağdurun şiddeti meşrudur.. Eğer bu konuda yazı yazacak, görüş belirtecekseniz önce bu ortaya atılmış fikri peşinen kabullenmeniz gerekir.
Gezi’de de aynı tutumu sürdürdüler. Gezi ile ilgili acayip analizler yapıldı. Meydan-sokak filan dediler.
Bir milyondan fazla insanın kimsenin burnu dahi kanamadan Kazlıçeşme’de toplanmasını faşizm olarak gördüler, dünyadaki bir takım sanatçıları da her nasılsa bu fikre ortak etmeyi başardılar!.
Bu türden Türk aydınları arasında son dönemlerde yaygın bir tutum var. Kendi ülkelerinin geleceği ve bugünüyle ilgili en sağlam görüşlere Batılıların sahip olduğunu düşünüyorlar. Her konuda Batı’dan kendilerine bir şahit buluyorlar. Anayasa mı yapılacak, bakıyorsunuz bir İtalyan’ı bulmuşlar, o da televizyonlara çıkar meclisin yeni bir anayasa yapamayacağını iddia eder.
Kürt meselesinde ise Batılı ‘şahitlerin’ haddi hesabı yok.
Biri gidiyor biri geliyor.
Kürtlerin ve Türklerin bin yıllık siyasi hafızasını, bu hafızanın ortaya koyduğu tecrübeleri konuşmak ise akıllarına gelmiyor.
Madonna’dan tutun Bruce Willis’e kadar Türkiye’de her şeyin kötü gittiğine dair şahitliğine başvurmadıkları artist kalmadı!
Bu aydın perişanlığının en gözde marifetlerinden biri de, yabancı medyaya bir yazı döşeyip, Türkiye’nin bir diktatörün elinden neler çektiğini anlatmaya çalışmak olarak tezahür ediyor.
Şimdilerde en makbul iş bu!
Bu şerefe herkes nail olamıyor tabi!. Kimbilir, yazısını ille de yabancı medyada yayınlatmak için sırada bekleyen daha kaç oryantalist aydınımız var!
Gezi’yle sanki yeni bir alan buldular kendilerine.
***
Gezi’ye destek sunanlar arasında şimdiye kadar farklı bir sese rastlamadık.
Eğer bu sayfa bu haliyle kapansaydı, Türkiyeli aydının ayıbı olurdu.
Birilerinin çıkıp, kral çıplak, yani Gezi çıplak! demesi gerekiyordu.
Kutluğ Ataman bunu yaptı, cesur bir aydın tavrı koydu ortaya.
Gezi sosyolojisinin, romantizminin altını kazıdı ve dedi ki, bu yeni bir sosyoloji, yeni bir ideoloji filan değil, bu basbayağı Beyaz Türkler’in faşistleşmesidir.
Ataman Ergenekon’un sanat piyasasındaki gücünü hatırlattı bize.
İnandıkları için değil, mahalle baskısına direnemeyip, Taksim’e çıkanların belki de gönlünden geçen ama korktukları için dile getiremedikleri gerçekleri bir bir sıraladı.
Türkiyeli aydının pusulasını iyice şaşırdığı bir zamanda tarihe bir kayıt düştü.
***
Hayatını ta 70’li yıllardan başlayarak, Diyarbakır’ın kültürel açlığını doyurmaya adamış, peş peşe kitapevleri açıp durmuş Mahmut Erdinç’i kaybettik.
Eşi Emel hanımın, oğlu Baran’ın ve dostlarının başı sağolsun. Diyarbakır’a kitabı, ansiklopediyi sokan ilk kişilerdendir Mahmut.
Onu düğünüme davet ettiğimde, bana hediye olarak getirdiği Ana Britannica ciltleri kitaplığımda hala durur. Okumaya meraklı her Diyarbakırlı’nın evinde mutlaka Mahmut’tan satın alınmış birkaç kitap vardır.
Mahmut Erdinç, Sessiz, sakin ve mütevazi bir yaşam sürdü.
Zor zamanlardan geçti. Dostluklardan geriye pek az şeyin kaldığı dönemlerde bile, dost kıymetini bilen ender insanlardan oldu Mahmut kardeşim. Nur içinde yatsın..