Kim ne derse desin, Paris’te üç PKK’lı kadının öldürülmesinin ardından ortaya çıkan tabloda, en çok politikacıların tavrını beğendim.
Yalnız ‘empati dolu’ yaklaşımlarla serinkanlı açıklamalar yapan Ak Partilileri değil, barışla biteceği umudu veren süreci baltalama fırsatı çıktığı halde çıkarcı davranmayan CHP’lileri de... En fazla da bazılarının ‘politikacı’ olmaktan çok ‘militan’ gözüyle baktıkları BDP’lileri...
En ılımlısından en aşırı bilinenine, BDP’liler, işin kolayına kaçıp yanlış yerleri suçlamadılar; olağanüstü titiz, müthiş akıllı açıklamalar yaparak sürece olan umutları biraz daha pekiştiren bir tavır sergilediler.
Galiba bu defa olacak; birazdan kara görünecek...
‘Kara görünecek’ boş bir benzetme değil. ‘Süreç’teki halimiz, açık denizlerde dehşetengiz bir fırtınayla karşılaşıp savrulmuş, yelkenleri yırtık, dümeni kırık, pusulası olmayan bir gemiye benziyor çünkü; hava sürekli bulutlarla kapalı olduğu için göz kararıyla da istikamet tespit edilemiyor...
Kafalar da karışık gemimizin içinde: ‘Kürt sorunu’ mu, ‘terör sorunu’ mu? Türkler ile Kürtler mi taraf sadece, yoksa başka eller de var mı iki tarafı karşı karşıya getirmede? Ne kadarı etnik (Kürt-Türk), ne kadarı mezhebi (Alevi-Sünni) bir kargaşa bu? Amaç ‘kimlik’ konusunda kayıpları telâfi etmek mi, yoksa ülkeyi zayıf düşürüp enerjisini tüketmek mi?
Paris’te üç kadının üzerine kurşun boşaltanlar herhalde olayın ardından meydana gelen gelişmeleri yaşatmayı hesap etmemişlerdi. Dertlerinin, farklılıkları belirgin hale getirmek, tarafları telâşla, panikle sağduyudan uzaklaştırıp yanlışlara sürüklemek, birbirinden kuşku duymasını sağlamak olduğu gelişmelerle boşa çıktı.
Özellikle de BDP’li politikacıların serinkanlı tavırları sayesinde...
BDP’liler hayli zamandır ilk defa, sadece bir kesimin hassasiyetlerini düşünerek değil, bütün insanlarımızın hislerini okşayarak, ucuz politika yapmak yerine ülke çıkarlarını düşünerek ve başlamış sürece sahici sahip çıkarak yaklaştılar olaya...
Zaman zaman medyaya da çeki düzen verme çabası gösterdi BDP’liler... Okurlara ve izleyicilere diğer gazete ve kanalların verdiklerinden daha fazlasını, daha heyecanlısını, daha salçalısını sunacağım diye kimden ne geldiyse duyduğunu/uydurduğunu sütunlarına ve ekranlarına taşımakta bir an bile tereddüt etmeyen medyanın...
Medyanın tavrını da beğenmedim işte.
“Yazdıklarınızı nereden çıkartıyorsunuz?” sorusu eşliğinde hiç alışık olmadıkları fiziki tepkiler vermeye sevkedecek kadar Fransız polisini kızdırdı medyamız. Sanki suikast sırasında olay mahallindeymiş, adli tıpta doktorların yanında “Nasıl?”, Emniyet’te dedektiflerle birlikte sokak kameralarına göz atıp “Niçin?” sorularına cevap arıyormuş gibi ayrıntılar verdi bizim medya...
Kendi polisinden işitmedikleri ayrıntıları bizim medyadan öğrenen Fransız gazetecilerin yazdıklarını da etkilemeyi başardık; Fransız meslektaşların bizden beslenerek gazetelerine taşıdıkları ayrıntıları, ertesi gün, bu defa onları kaynak göstererek, gazetelerimize yansıtmayı da becerdik.
Olaylar yatıştığında Fransız basını bu süreçten ahlâkı bozularak çıkabilir...
Tamamen bu yüzdendir ki, serinkanlı, sorumlu, titiz, herkesi gözeten söylemleri politikacıların, takdiri gerçekten hak ediyor.
Aman, ne yapıp etsinler, umutlarımızı boşa çıkartma-sınlar.