Amerikan sinemasının tanınmış bağımsız yönetmenlerinden Abel Ferrara, bu haftasonu İstanbul’da olacak. Yarın akşam açılışı yapılacak olan İstancool kapsamında, 14 Haziran Cumartesi günü saat 12.00’de Vakko Kültür Merkezi’nde Ferrara ile moderasyonunu benim üstleneceğim bir söyleşi gerçekleştireceğiz. Merakla beklenen iki yeni filmi bulunan Abel Ferrara, pek de sözünü sakınmayan bir yönetmen olduğu için ondan çarpıcı açıklamalar bekleyebiliriz. Sinema anlayışını da etraflıca konuşacağız.
Biyografisini yazan Nick Johnstone, 1990 yapımı ünlü filmi “The King of New York”a ve filmlerinin yarıdan fazlasının doğup büyüdüğü bu kentin sokaklarında geçmesine atfen kitabına “Abel Ferrara: New York’un Kralı” adını vermişti. Her krallık gibi Ferrara’nınki de kolay korunmuyor... Ne Amerika’da geniş kitleye hitap edebiliyor ne başka bağımsız yönetmenler misali dünya festivallerinde baştacı ediliyor. O yüzden yaşamını Paris’te sürdüren İranlı yönetmen Raffi Pitts’in 2003’te yaptığı belgesele verdiği “Abel Ferrara: Not Guilty / Suçsuz” adını daha esprili ve manidar buluyorum!
***
Daha bir ay önce Ferrara, Cannes’da ‘paralel etkinlik’ yaptı! Eski IMF Başkanı Dominique Strauss-Kahn’ın New York’ta bir otel görevlisine tecavüz ettiği iddiasıyla patlayan skandalı ve 2012 yılında her iki tarafın anlaşmasıyla düşen davadan yola çıkan “Welcome to New York”, Cannes Film Festivali’ne seçilmedi. Bunun üzerine yapımcıları.
festival zamanı, Cannes’da bir sinema kiralayıp alternatif bir gösterimle basın lansmanı yoluna gitti. Kahn, kendisini ima eden şehvet düşkünü, benmerkezci finansçıyı Fransız yıldız Gerard Depardieu’nün canlandırdığı bu filme karşı dava açmıştı... Ferrara ise filmin başında yazdığı gibi bu skandaldan esinlenmediğini, olayın adeta üzerine atladığını söylüyor!
2014’te Ferrara’nın ikinci iddialı yapımı olan “Pasolini”nin çekimleri birkaç ay önce tamamlandı. Ferrara, İtalyan sinemasının büyük ustalarından Pier Paolo Pasolini’nin 54 yaşındayken kurban gittiği, bugüne dek hala çözülememiş olan gizemli cinayete odaklanıyor.
Pasolini’yi ise muhteşem Willem Dafoe canlandırıyor. Kariyerine ve biçemine bakılacak olursa her iki film de tam Ferrara’ya göre!
Pasolini’ye tutkusu bambaşka ama...
Şehre ve sokaklara tutkusu ise okul yıllarına uzanıyor. 8mm kamerasıyla New York’ta çekimler yaptığı döneme... Ki o zaman da yanıbaşında olan arkadaşı Nicholas St.John daimi senaristi oldu. B filmlerinin özelliklerini, janr elemanlarını ustaca değerlendirmesinin, her daim politik bir boyut eklemesinin yanı sıra ilk döneminin ikonik filmlerinde yer yer New York sokakları belgeseli havası vardır.
Ferrara, New York sokaklarının yanı sıra insan ruhunun karanlık yanlarını, şiddeti sergilemekten sakınmadan aktaran bir yönetmen olarak tanınır. Abel Ferrara sineması deyince suç dünyasının, kendi kanunlarına ve ahlaklarına göre toplum içinde yaşamaya azimli suçluların, çetelerin, seri cinayet işleyen katillerin, onlarla mücadele eden polislerin öykülerinin stilize edilerek beyazperdeye yansıtıldığı filmler gelir. “The King of New York”, “Kötü Dedektif / Bad Lieutenant”, “Cenaze / The Funeral” filmleriyle “Miami Vice” ve “Crime Story” dizilerinin birçok bölümü onun sinemasını en iyi temsil eden yapıtlar olarak kabul edilir. Bu filmlerden Christopher Walken ve Harvey Keitel’in imgelerinin öne çıktığını da eklersek, bugüne dek hiç Abel Ferrara filmi izlememiş olanların bile sırtlarından bir ürperti geçecektir! Daha da ürpermek isteyenler vampir öyküsü “The Addiction”ı tercih edebilir!
Fırsat bulanlar, Cumartesi günü onu daha yakından tanıyabilecek...