2012 sonundan beri, ismi konulmuş ve belli ölçüde çerçevesi belirlenmiş bir perspektifle yürüyen Çözüm Süreci bugün yeni bir aşamada. Oslo provokasyonuna ve 2011-2012’de bölgeyi terör estirerek kan gölüne çeviren PKK’ya rağmen başlatılan süreç, ilk çıkışını oldukça hızlı yapmıştı. ‘2012 atmosferinden çıkacak en son sonuç Çözüm Süreci’ denseydi herhalde kimse şaşırmazdı. Nitekim, Erdoğan’dan görüşmelere devam edildiği duyulduğunda da, hemen herkes önce büyük bir şaşkınlık içerisinde kalmıştı. Ocak 2013’te tartışmalar hızlanmış, ardından da 2013 Nevruz’una giden gelişmeler yaşanmıştı.
2013’te ortaya çıkan çözüm iradesi ve çerçevesinin üzerine fazlaca bir şey konulmuş değil. Bu bir eksiklikten kaynaklanmıyor. Aksine 2013 çerçevesine eklenecek çok fazla bir başlık da bulunmuyor. Çünkü iki yıl önceki mutabakat, en geniş anlamıyla Çözüm Süreci’nin ihtiyacı olan temel ve kaçınılmaz başlıkların tamamını ortaya koymuştu. Üç aşamada da bizlerin, sorunun nihai düğüm noktasına ulaşmamızı sağlıyordu. O noktaya ulaştığımızda, nehrin neredeyse yüzde 90’ını da geçmiş oluyorduk.
Üç aşamalı yol haritasına göre; önce PKK’lılar Türkiye’den dışarı çıkacak, ardından karşılıklı güven artırıcı adımlar neticesinde bir normalleşme süreci yaşanacak ve sonrasında belli bir müzakere çerçevesinde silahlara veda edilecekti. Üçüncü aşamanın başlangıcına ulaşmak neredeyse nehri geçmek anlamına geliyordu. 2013 Mutabakatı, tıpkı 2009 Açılım Süreci’nde olduğu gibi PKK’nın ‘bitmeyecek savaşından’ sadır olan argümanlarla önce hırpalandı, ardından inkıtaa uğratıldı. PKK dünyasında bütün adımlar ‘sofistike taktikler ve stratejik kazanımlar’ olarak kodlanmaktan geri kalmadı.
2015 Nevruz’unda ise ‘farklı cümlelerle ne kadar ifade edilebilirse’ o kadar farklı bir noktadayız. Ama illa ne değişti denilecekse, somut birçok yeni unsurun sürece dâhil olduğunu söylememiz gerekiyor. Pozitif kabul edilen unsurların başında Çözüm Süreci’ne yasal çerçevenin Meclisten geçmesi gösterilebilir. PKK ve HDP dünyası için varoluşsal bir meseleye dönüştürülen bu ‘çerçeve yasa’ yürürlükte. Görüşmelerin daha derli toplu yapılıyor olması da bir başka olumlu gelişme olarak sayılabilir.
Buna mukabil Ekim 2014 olaylarıyla zirve yapan PKK terörünün, süreci ciddi anlamda hırpaladığı ortada. Özellikle sivil vatandaşlara karşı gerçekleştirilen terörün onlarca cana mal olması, PKK’nın fanatik düzeydeki İslamofobik yüzünün sol-liberal tribünün desteğiyle hayata geçmiş olması, bölgede alarm zillerinin çalmasına yol açtı. Yaşananlar, 1990’lar tartışmasını yeniden gündeme taşırken, Kobani meselesini de meşkûk hale getirdi.
2013 Çözüm Süreci’nden bugüne gelirken en önemli kırılma noktalarından birisi de Suriye krizi oldu. PKK’nın, ‘Esed’in de açıkça ilan ve itiraf ettiği üzere’ Baas rejimiyle işbirliği içerisine girmiş olması, Suriye meselesinin Çözüm Süreci’nde negatif bir çarpan olmasını sağladı. Bu süreçte, IŞİD’e nazaran çok daha küçük bir bölgede IŞİD’den farksız bir mantaliteyle kurtarılmış bölge peşine düşen PKK’nın, tam anlamıyla taşeron bir jeopolitik perspektife savrulmasını gözlemledik. İçine düştükleri krizden çıkış bulamayınca da, ‘Suriye’de kriz devam ederken silah bırakmayız’ klişesine savruldular. Suriye’de güç temerküz etmek için Çözüm Süreci’ni, sürecin yürümesi için de Suriye krizini birer tehdit aracı olarak kullandılar.
Bütün bu sancılı adımlara, irrasyonel çıkışlara ve oldukça çelişkili taktiklere rağmen 2015 Nevruz’una ulaşıldı. Havuzda dalga çıkarmak için elinden geleni yapan PKK dünyasına karşın Türkiye’nin çözüm perspektifini koruması, hem devlet aklının hem de siyasi iktidarın olgun yaklaşımlarıyla mümkün oldu.
Gelinen noktada ise 2015 Nevruz’u ulaşılan makul seviyenin olgunlaşması için bir fırsat olarak değerlendirildiği sürece, Çözüm Süreci’nin pozitif dalgalarından herkesin hayrına netice çıkması mümkündür. Zira ‘yeni Türkiye’ paradigması, aynı zamanda vesayet döneminin ergen düzeyindeki politik ezberlerinden kurtulmaya işaret ettiği gibi, aklî olgunluk zeminine yaslanan perspektiflerle hareket etmeyi de gerekli kılmaktadır.
Bu perspektiften hareketle, 2015 Nevruz’u, en çok da 30 küsur yıllık ezberlerine inatla sarılan ‘dağ dünyası’ ve muhiplerinin prangalarından kurtularak, yeni Türkiye’ye sahici bir intibaklarını mümkün kılan bir fırsata dönüştürülebilir. Bu açıdan, 2015 Nevruz’unun mezkûr kesimin olgunluk düzeyini gösteren bir turnusol testi işlevi ifa edeceğinin altını çizmemiz gerekiyor.