Cumhurbaşkanı Erdoğan Bosna Hersek ve Karadağ'a ziyareti dönüşünde gazetecilerin sorularını cevapladı. Röportajı başından sonuna okudum, çünkü birikmiş epey konu vardı. Tabii ki Afganistan birinci öncelikti. DEAŞ Horasan'ın yaptığı anlaşılan son terör saldırısı, Türkiye'nin buradaki askeri ve sivil varlığını tümden çekmesi ve Talibanlı Afganistan konusunda Türkiye'nin tutumu, muhalefetin bu konuya yaklaşımı vs. Tek tek sorulmuş Cumhurbaşkanı'na. Sonra Karadağ meselesi ve Ermenistan'daki yeni hükümetin Türkiye'nin öncülük ettiği 6'lı grup önerisine bakışı...
Kadınların hakları konusunda meselesinde Türkiye'nin Taliban'a ne tür tavsiyeleri olabileceği de önemli bir soruydu bence.
**
Röportajı okurken şunu fark ettim, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nın sergilediği sağduyu siyasetini, uzun zamandır dünya terk etmiş durumda. Türkiye ise parçalayıcı değil birleştirici, zayıflatıcı değil güçlendirici, yıkıcı değil yapıcı, istikrarsızlaştırıcı değil sağlamlaştırıcı politikalar ve çok yönlü diplomasi yürütüyor.
Tüm dünyanın birbirinin ayağına bastığı, gücü yetenin gücü yeteni tokatladığı bir ortamda sadece kendine değil çevresine istikrar ortamı oluşturmak için çabalayan bir Türkiye var.
Balkanlara bakın, 90'lı yıllarda Müslüman soykırımına uğramış bir millet, katilleriyle bir arada yaşamak zorunda. Türkiye geçmişin acılarını istismar etmiyor, Müslüman Boşnakların bir daha böyle bir zulüm yaşamamaları için sağlamlaştırıcı bir destek politikası izliyor. Balkanlardaki tüm küçük devletlerin birbirleriyle ekonomik ve siyasi ilişkilerini geliştirmesini önemseyen bir yaklaşım sergiliyor. Belgrat ve Saray-Bosna otoyolunun yapımını üstlenirken, bu işe böyle de sembolik anlam yüklüyor.
Türkiye'nin bu duruşunun Müslüman Boşnaklar için de bir güvence olduğunu biliyor.
Gelelim Kafkaslara...
Karabağ'ın, 30 yıldır devam eden Ermenistan işgalinden kurtarılmasında Türkiye, çok önemli bir rol oynadı. Türkiye ve Azerbaycan arasındaki "tek millet iki devlet" şiarının tam anlamıyla gerçekleştiği başarılı bir operasyon yürütüldü. Ne acıdır ki, bu süreçte muhalefetimiz Türkiye'yi batılı dostlarına "Azerbaycan'a cihatçı gönderiyor" diye şikayet etti.
İşte bu operasyondan ve Dağlık Karabağ'ın özgürleştirilmesinden sonra Türkiye, Rusya'yı da yanına alarak bölgesel bir barış projesine ön ayak oldu. Azerbaycan, Ermenistan, Rusya, Türkiye ve İran ve Gürcistan'ın dahil olacağı ekonomik, sosyal ve siyasi ilişkileri güçlendirecek bir platformu gündeme getirdi. Böylece Türkiye'nin Ermenistan'la sınır kapılarını açmayı vadetti. Bu Ermenistan'ı Batı'ya bağımlı olmaktan kurtaracak 'onurlu' bir teklif.
**
Görüleceği gibi sahada güçlüyseniz masada da güçlü oluyorsunuz ve çok yönlü diplomasiyi işletme şansınız artıyor. Bu süreçte Türkiye tüm kışkırtıcılığa rağmen sağduyulu bir siyasi söylem takip etti.
Suriye, Libya, Doğu Akdeniz sorunlarında da aynı şekilde hem kararlı hem de makul bir yaklaşımla masadaki konuları takip etti.
Aynı çok yönlü diplomasiyi ve yapıcı yaklaşımı şimdi de Afganistan ve Taliban konularında görüyoruz.
Taliban'ın eskisi gibi olmadığını, değiştiğini, daha da değişeceğini ve diğer ülkeler gibi elbette Taliban'la oturup konuşabileceğimizi söylüyor. Bunun için şartlarımız olduğunu ifade etmekten de geri durmuyor. Afgan halkının menfaatlerini önde tutan ve Afganistan'ın dünya ile entegrasyonuna, kalkınmasına yardımcı olacak şekilde bir ilişki neden olmasın.
Hem Afganistan hem Türkiye'nin menfaatine bir münasebete muhalefet neden karşı çıkar? Anlamak zor!
ABD'sinden, Çin'ine herkesin kendi çıkarının peşine düştüğü bir vasatta, muhalefetin Türkiye'yi, "İngiltere ve ABD'nin göçmen üssü yaptınız" şeklinde bir yalanla itham etmesi asla iyi niyetli bir yaklaşım olamaz.
Hülasa Türkiye'nin bugünün dünyasına örnek olacak bir yapıcı diplomasiye kaynaklık etmesi gerekiyor.
Türkiye'nin kırmızı çizgilerindeki ısrarı, uzunca zamandır "sertlik yanlısı politikalar" olarak mahkum edilmeye çalışıldı.
Oysa netlik sertlik değildir! Tam tersi diplomasinin çerçevesini belirleyen bir kolaylaştırıcıdır.