Biyolojik ebeveynlerinden mühim bir nedenle ayrı düşmüş yahut devlet koruması altına alınmış çocuklarımız için hayatı yeniden kurgulamak elbette mümkün. Koruyucu ailelik modeliyle hem çocuk özlemi duyan aileler, hem aile özlemi çeken yavru kuşlar yuvalarında artık çok mutlu.
Çocuk Esirgeme Kurumu dendiğinde, kalbi olanın önce göğsü sıkışır.
Her çocuğun, rahat şartlara doğmadığı, olması gerektiği gibi pamuklara sarılıp sevgiyle koklanmadığı ya da yaşarken biyolojik ebeveynlerinden bir nedenle ama mutlaka bazı zorlu sebeplerle ayrıldığı, ayrılmak zorunda kaldığı;
Bu kopuşun yahut kopmadan önce yaşanan kimi travmatik olayların çocuk ruhunda ve bedeninde kim bilir nasıl yaralar açtığı, açmış olabileceği, hayatın hoyrat ellerinin bu narin yavruları nasıl da hırpalamakta olduğu;
Ailenizdeki çocuklar nazla niyazla büyütülürken ailesiz kalmış bu kıymetli emanetlerin ne kadar esirgenirlerse esirgensinler aslında bir belirsizlik, ilgisizlik ve sevgisizlik sarmalı içinde büyümekte olduğu bilgisi sizi nefessiz bırakabilir.
Bırakmalıdır da.
Çünkü öyledir. Çünkü eğer bir çocuk sevgi ve yakın ilgi ile büyümezse, biricik olduğunu hissedemezse, birebir göz ve söz temasından mahrum kalırsa, neden yoksun olduğunu bilemeden kendinden kat be kat büyük bir yoksunluk duygusu altında ezilir. Ruhu, kalbi geri döndürülemeyecek denli büyük hasar alır. Yaralanır. İşte o zaman yazık olur, hem ona hem ona sahip çıkamayan topluma!
KURUMSAL MERHAMET
Merhametliler toplumu dediğimiz, eli, kalbi, duası mazlum coğrafyalara, açlığa mahkum bırakılmış diyarlara, çığlığı boğulmuş zindanlara ulaşan bu toplum, kendi evlatlarına da sahip çıkmanın yollarını hep aramış. Devlet modern dönemlerde bu işi kurumlar vasıtasıyla götürmek istemiş.
Çocuk Esirgeme Kurumu’nun ilk nüvesi olan İstanbul Himaye-i Etfal Cemiyeti İstanbul’da kurulduğunda takvimler 6 Mart 1917’yi gösterir. O günden bu yana da kimsesiz çocukları esirgemek maksadıyla kurum bacası hep tütmüş. 1921’de Kurtuluş savaşında öksüz yetim kalan çocukları da kapsayarak ve “çocuk esirgeme kurumu” adını alarak bu günlere gelmeyi başarmış. Bugün artık kurumun adı “Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğü”.
NEŞELİ GÜNLER İÇİN
Devletin imkanı artıkça, zihniyetler değiştikçe kurum da olumlu yönde değişiyor aslında. Artık koğuş sistemi yok. Ağır şartlar yok. Artık devlet koruması altındaki çocuklar zorlu olaylar içinden çıkıp gelmiş olsalar da acıklı, ağlamaklı hikayelerin “nesnesi” değil, sorumlu, olumlu, neşeli cümlelerin öznesi.
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu (SHÇEK) çatısı altında korunmaya muhtaç çocuklara hizmet veren kuruluşlar 2011 yılında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının kurulmasıyla daha doru bir yaklaşımla yeniden yapılandırıldı.
Çocuklar koğuş tipi yurtlardan, sıra sıra dizili ranzalardan, bir örnek giyimden, toplumdan dışlanmaktan, acınarak bakılmaktan kurtuldular. Artık kurumdalarsa çocuk evleri ve çocuk sitelerinde yani az-çok ev ortamında büyüyorlar. Ve en önemlisi hızla yayılan, daha da yayılması umulan koruyucu aile yanında yuva sıcaklığı içinde sevgiyle büyüyorlar.
6556 ÇOCUK IŞIK VERİYOR
Var olan ama yaygın olmayan “koruyucu ailelik” modeli 2012 yılında o dönemde Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan’ın himayesinde 81 ilin vali eşlerinden başlayan “gönüllü elçiler” projesiyle yeniden hayat buldu. Ve sayılar hızla arttı. Mevzuatta yapılan değişikliklerle koruyucu ailelik kolaylaştı. Evlat hasreti çeken aileler çocuklarına, aile-yuva hasreti çeken çocuklar ise aileye kavuştu.
2002 yılında koruyucu aile yanındaki çocuk sayısı sadece 515 iken, 2019 Şubat ayı itibariyle 5360 aile yanında 6556 çocuk var. Ve bu çocukların 688’i de engelli…
Ama halen kurum bakımında olan ve aile hasreti çeken, eli tutulsun diye bekleyen çocuk sayısı, ne yazık ki bu rakamın iki katı...
"Davette Nil Karaibrahimgil şarkı söylerken minikler de spontan şekilde dans etti".
BİR ÇOCUĞUN ELİNİ TUTUN, EVİNİZ CENNETE DÖNSÜN!
Her çocuk Allah’ın emaneti, Rabbim bana da nasip et diyorsanız;
Bekarsanız ve evinizde bir bebeğin, çocuğun kokusunu, coşkusunu, pıtır pıtır ayak sesini özlüyorsanız;
Yıllarca biyolojik yollardan çocuk sahibi olmak için çabalayıp da olamadınız, umudunuz kırıldı ve gök kubbe başınıza yıkılır gibi oldu ise;
Çocuklarıbüyütüp üniversiteye gönderdim ama evim aniden öyle sessizleşti ki çocuk sesini neşesini özledim diyorsanız;
Hemen bulunduğunuz şehirdeki Aile, Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı İl Müdürlüğüne gidin. Meramınızı anlatın, verilen rehberlikle birlikte sizden istenen evrakları tamamlayın ve yavrunuza kavuşacağınız mutlu günler için hazırlanın!
SEVGİNİZ YETER!
İstiyorsanız yaparsınız. Niyetiniz varsa, cesaretsiz de vardır. Tereddüde düşmeyin. Daha çok bilgi alın, daha önce koruyucu aile olmuş insanlarla konuşun, onların anlattıklarını dinleyin, gönlünüzün sözünü dinleyin. Kararlı olun.
“Koruyucu” annesiyle birlikte mutlu bir hayatı paylaşan ve artık genç kızlığa hazırlanan Kübra, o gün Külliye’de yaptığı kısacık konuşmada hakikati şöyle formüle etmişti: “Koruyucu aile olmak için iki kelime: Sevginiz Yeter!”
NE YAPMANIZ GEREKİR?
Koruyucu aile olmak için Çocuk Hizmetleri İl Müdürlüğüne başvurarak istenen belgeleri hazırlamanız gerekir. Sabıka kaydı, düzenli bir geliriniz olduğunu gösteren bir belge, sağlık raporu ve eğitim durunuzu gösterir belgeyi kuruma teslim ediyor, sosyal hizmet uzmanlarıyla talebinizi forma döküyorsunuz. Kız mı erkek mi, hangi yaş grubu bir çocuğa ebeveyn olmak istediğinizi belirtebilir, istediğiniz soruyu sorup bilge alabilirsiniz. Kurum görevlileri evinize gelip ev düzeninizi görüyor, sizi ve çevrenizi tanımaya çalışıyor. Bu süreçler tamamlandıktan sonra devlet bakımında olan çocuklarımızın dosyalarıyla sizin dosyanızı eşleştirmeye çalışıyor. En uygun eşleştirme gerçekleştiğinde sizi arıyor ve “şu isimde, şu yaşta böyle bir çocuğumuz var, tanışmak ister misiniz” diye soruyor. Tanışıyor kaynaşıyorsunuz. Çocuk da, siz de aile olmaya istekli olduğunuzda, “koruyucu aile sözleşmesi” imzalıyor ve eve çıkabiliyorsunuz. Devlet belli periyotlarla sizi ziyaret ediyor ve çocuğun durumunu, her şeyin yolunda olduğunu teyit ediyor. Bütün bu süreçte öncelikli olan tek şey “çocuğun üstün yararı”.
KORUYUCU AİLELERİN KORUYUCU ANNESİ: EMİNE ERDOĞAN
Cumhurbaşkanımızın eşi Emine Erdoğan Hanımefendi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bu sene çok değerli bir etkinliğe imza attı. Kadınları, bedeni ve kariyeri arasına sıkıştıran yahut ya ev-aile ya kariyer gibi anlamsız bir seçime zorlayan yaklaşımların aksine kadının gönlüne, ta özüne bakarak devlet koruması altında büyüyen çocuklara koruyucu anne olmaları için yürekli bir çağrı yaptı.
Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ne davet ettiği koruyucu aileleri ve girdikleri her evi cennet bahçesine çeviren çocukları ağırladı. Sanatçı, gazeteci ve yazarların da davetli olduğu programda çocukların şen sesleri milletin evini de cennete çevirdi.
“İnsan insana emanettir” diyen Emine Erdoğan hakikatli bir konuşma yaptı ve şunları söyledi: “Hayat herkesin kalbini mutlaka bir kere burkar. Ama bu, çocuklarımızın baştan sona mutsuz bir hayat geçirecekleri anlamına gelmez. O nedenle acımayı tedavülden kaldırıp, dar zamanların merhemi olan merhameti yürürlüğe koymalıyız. Şu anda devletimizin himayesinde güven içinde yaşayan ama sıcak aile ortamına hasret çocuklarımız var. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığımız büyük bir titizlik içinde onları sıcak yuvalarla buluşturma gayreti içinde. İnanıyorum ki, toplumumuzda bu çağrıya cevap verecek nice güzel gönüllü insan var.
Bir insana, içinde bayram sabahlarının, yaz tatillerinin, karne günü kutlamalarının birlikte geçirildiği bir çocukluğu hediye etmekten daha anlamlı ne olabilir?!
Dünyanın 7 büyük harikası var. Bunlar tüm zamanların en iyi eserleri. Ben, 8. Harika’nın, bir insana, dönüp baktığında tebessüm edeceği bir çocukluk inşa etmek olduğunu düşünüyorum.
Bundan daha iyi bir eser olabileceğine de inanmıyorum. Sizleri de bu eserin sanatçıları olmaya davet ediyorum”.
“CAN BAĞI İLE BAĞLANMAYA BEN DE NİYETLENDİM”
Devlet bakımında olan tüm çocukların “Bakan Annesi” olan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, bilhassa 0-6 yaş grubundaki çocukların kuruluşlarda değil mutlaka aile ortamında büyümesi gerektiğini önemsediklerini söylüyor. “Bu çocuklar emanetimiz” diyen Selçuk kendi hayatında aldığı değerli bir kararı da kamuoyunun bilgisine samimiyetle sundu: “Ben de bir süre önce koruyucu aile hizmetinden yararlanmak için başvurulara niyetlenmiş fakat bu cesareti henüz gösterememişken Saygıdeğer Cumhurbaşkanımız, bütün çocukları bana emanet etti. Biz inanıyoruz ki biyolojik anne olsak da olamasak da bu çocuklar hepimizin. Bizler inanıyoruz ki çocuklardan sevgisini ilgisini esirgeyen toplumlar, geleceğine sahip çıkamaz o yüzden çocuklarımızı bağrına basan koruyucu ailelerimizi, evlat edinen ailelerimizi yürekten kutlamak istiyorum. Sizler, çocuklarımıza kan bağıyla değil can bağıyla bağlandınız.”
PROTOKOL MASASINDA BİR OYUNCAK TOSBAĞA
Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde değişik zamanlarda çeşitli vesilelerle pek çok kez bulundum. Aldığım her davetten dolayı mutlu oldum ve ne yapıp edip davete mutlaka icabet ettim. Ama sadece davete icabet, yahut programı takip değildi amacım. Davetliler kalabalığını gözlemleyerek de siyasi ve sosyal çıkarımlarda bulunma imkanı elde ettim. Cumhurun Başkanı kelimenin tam anlamıyla Cumhur’u buluşturuyordu. Şık hanımlarla jilet gibi giyinmiş beyler de oluyor resepsiyonlarda, şalvarlı tülbentli teyzelerle elleri nasır tutmuş kara kavruk amcalar da. Gayet doğal şekilde… Giderek kimse kimseyi ve mekanı yadırgamadan, aynı bütünün kıymetli parçaları olduğunu bilip hissederek. 7 Mart günü de öyleydi. Tek farkla. Çünkü o gün masal mekanı gibiydi Külliye. Türkiye’nin dört bir yanından gelmiş her yaştan kadınlar ve erkekler. Ve onları “evlat” bilmiş koruyucu anne babalarının ellerinden tutmuş neşeli çocuklar. Neşeli sesleri, pıtır pıtır hareketleri ve yanlarında getirdikleri oyuncakları ve hayalleriyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni masalsı bir mekana çevirdiler. Hemen her masada zarif yemek takımlarının yanında, masa düzenini fena halde bozan oyuncak bebekler, çek-bırak arabalar, enva-i çeşit hayvanat. Bizim masa da zengindi. Bir yanda prenses bebekler, bir yanda mutlu bir tosbağa.
KÜLLİYE: MASALDAKİ ŞATO
Kızım da diğer arkadaşları gibi büyük heyecanla teşrif etti davete. Önce “Külliye nedir anne” diye sordu. Ona Külliyede herkesin zaman zaman böyle davetlere gittiğini, tanışıp sohbet edildiğini, ülkemizin oradan yönetildiğini, orada büyük salonlar, yüksek tavanlar ve dönen merdivenler olduğunu anlattığımda “anne orası bir şato o zaman!” dedi gözleri parlayarak. Sonra bir masalı adım adım kurdu. Ankara’ya uçakla geldik ama ona göre masal kuşunun kanadındaydık. Pudra renkli kabarık etekli elbisesini giydiğinde “gül prenses” olduğundan ve “şato”daki bir prensin onu yanağından öpeceğinden neredeyse emindi. Aman neyse ki, şatodaki prensler utangaç çocuklardı ve kızım da prensesliği unutup kızlarla ayaküstü “kutu kutu pense” oynamaya dalıverdi. Masalar etrafında koşuşturan çocuklar, eşzamanlı servis yapan garsonların insicamını eğlenceli biçimde bozdu ama milletin evini de doyumsuz bir nida ile şenlendirirdi.
SİZ GÖNLÜNÜZÜ AÇIN, DİĞER KAPILARI ALLAH AÇAR!
Koruyucu ailelik ya da evlat edinme söz konusu olduğunda yanlış algılar, ezbere kurgular devreye giriyor. Bir bakıyorsunuz duygularınız çarpıtılmış. Kışkırtılmış bir korku, o güzel niyete galebe çalmış. Böyle olmamalı oysa. Çünkü böyle değil. Biyolojik ebeveynlerinden bir nedenle ayrılmak zorunda kalan ya da zaten o ortamda kalmaması gerektiği için devlet korumasına alınan yavru kuşlardan birini ya da bir kaçını evlat edinmek de, onların koruyucu ailesi olmak da Allah’ın takdiri hilafına bir durum değil. Bilakis… Anne babalara emanet edilen canlar onlar. Ha dünyaya gelmelerinde biyolojik olarak siz vasıta kılınmış olun, ha hayatta kalmaları ve her anlamda sağlıcakla yetişmeleri için vasıta kılınmış olun. Ve niyetinize, gayretinize Allah o kadar güzel bir ödülle cevap veriyor ki, size sadece şükretmek düşüyor. Yaşanacak sıkıntıları (–ki biyolojik çocuklarınızla da sorun yaşayabilirsiniz, sorun yaşadık ya da yaşarız diye nasıl kimse çocuk sahibi olmaktan vaz geçmiyorsa, aynı durum geçerli.) aşacak gücü kendinizde kolaylıkla buluyorsunuz. Siz yeter ki niyet edin, yola çıkın, Allah diğer kapıları sizin için açıyor zaten.