Aşamadığımız bir sorunumuz da, kulüpçülük rekabetine nerede fren yapmamız gerektiğini saptayamamak.
Kimi Beşiktaşlılar, daha önce Fenerbahçe’de çalıştırılmış Önder Özen’in Beşiktaş’ta çalışmaya başlatılmasına, ‘O Fenerbahçeli’ diyerek karşı çıkmaktalar!
Özen’in göreve getirilmesine tepki gösterilebilir. Ne var ki gerekçesi bu olmamalı.
İşi yapıp yapamayacağına bakmalı. Adamın iş yeterliğini irdelemeli.
Böyle birine gerek var mı yok mu, o ele alınmalı.
Beşiktaş’ta Özen’in getirildiği görevi, işin profesyoneli olmayan yöneticiler yapmaktaydılar. Oysa doğrusu bu. Kulüplerde çoğu görev ‘işi iyi bilen’ profesyonellere verilmeli.
Özen’in başarılı olması bir yandan kendi yeterliğine bir yandan da yönetimin ona sağladığı olanaklara, ortama bağlı.
Bunların olup olmayacağına bugünden karar verme olanağımız yok. Beklemek zorundayız. Geçen yıl Samet Aybaba göreve getirildiğinde, vizyonunun yetmeyeceği endişesi ile çoğu kişide bir güvensizlik oluştu. Yersiz değildi bu endişe. Ne var ki beklemek, görmek gerekecekti. Ve Aybaba ‘içinde bulunulan koşullar altında’ yeterlik gösterdi.
Kaldı ki Teknik Direktör, kâğıt üzerinde öyle olmasa da uygulamada ‘yönetilemeyen’ bir kişidir bizim kulüplerde. Dediği dediktir, o olur. Ama Özen’in getirildiği görevde durum öyle olmaz, olamaz. Çünkü o, yöneticiler ve birlikte çalıştığı teknik adamların istekleri doğrultusunda iş yaparken kendi becerisini gösterecektir.
Şu, ‘O Fenerbahçeli, Galatasaraylı’ gibi yaklaşımlardan ne olur uzaklaşalım, o düşünceyi bırakalım artık.
Yani bir Beşiktaşlı, Galatasaray’dan Selçuk, Fenerbahçe’den Gökhan alınsa tepki mi koyacak?
Beşiktaşlılığını saklamayan Mustafa Denizli Galatasaray’la büyüyüp, sonra Fener’i de Beşiktaş’ı da şampiyon yapmadı mı? Üçünde de omuzlara alınmadı mı?
Örnekler gırla...
Profesyonellik o çizgiye ilerledi ki bir futbolcu üç yıl peş peşe başka takımların forması ile sahaya çıkıp, sırtındaki formanın armasını öpüyor şapır şupur! Bakın Egemen’e! Son üç yılda Trabzon, Beşiktaş, Fenerbahçe...
Beşiktaşlılık olsa olsa ancak eşdeğer elemanlar arasında seçim yapılmak durumunda kalınınca bir tercih öğesi olmalı.
Beşiktaş’ın çocuğu deyip, başka kulübün çocuğu sayılanların önüne çıkarılmış kimilerinin işlerini yeterli yapamadıklarını da görmedik mi?
Ölçüt, ‘işi bilmek’ olmalı bu tür durumlarda.
Kulüpçülük kulübe çıkar sağlamakta kullanılmalı.