Benim gibi otuzlu yaşlardaki birinin eski Ramazan’ı ne ola ki! Olsa olsa pide kuyruğu mu, belki... Hoş pide kuyruğu hâlâ var neyini anlatacağım!
Aslında bol aksiyonlu Ramazan anılarım var. Malûm, şuncağız ömrümün 10 yılı hapishanede geçti. Hani geçtiğimiz yıllarda Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kurulan Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’ndaki tüm partilerin, TBMM’de ender görülen bir ittifakla “darbe” dediği 28 Şubat’ta, hukukun gukuk olduğu bir hengamede tanışmıştım hapishaneyle.
Yazıyı yazarken aklıma geldi, Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu’nun ifâdesiyle “Gerçek dünyadan” çıkalı 14 yıl olmuş. 2014’te Fethullahçı Terör Örgütü’nün emniyetteki uzantılarının kurduğu kumpas neticesinde Silivri Cezaevi’nde yattığım 6 ayı, geçmişteki 10 yılın yanında ‘tatilden’ saydığımdan hesaba katmıyorum.
Mâdem Ramazan, mâdem hapishaneden bahsediyorum size bir cezaevi Ramazan hâtıramı nakledeyim, okuma zahmetinde bulunursanız: Efendim, hapishanede Ramazan davulculuğu yaptım! Tüm engellemelere rağmen sahurda, belki de hapishane tarihi boyunca ilk defa benim icadımdı, davul çaldım. Aslında davul denmez ama hapishane şartlarında ancak bu kadar oluyordu. Bir gece koğuş nöbetindeyken gözüme köşede duran bir teneke kutu takıldı. Aldım elime, bir de sopa buldum. Başladım çalmaya! Tabiî ilk başta herkes bir şok geçirdi ama daha sonra, her şeye nasıl alışılıyorsa ‘hapishane Ramazan davulu’na da alıştılar! Hapishanede kaldığım süre içerisinde her sene bunu tekrarladım. Hiç olmazsa Ramazan coşkusunu hapishane sakinlerine hissettirmede pay sahibi olmuşumdur. Artık bu durum öylesine kabullenilmişti ki, Ramazan ayına 10-15 gün kala arkadaşlar tarafından mâniler yazılır, ben de davulumdan çıkan o eşsiz sesle mânileri zevkle okurdum. Hakikaten hem davulumdan hem de benden çıkan ses ‘eşsiz’di. Zindan arkadaşlarımın hâlâ kulaklarında çınladığından eminim! Bahşiş mevzuunda işler kesattı ama olsun, neticede amme hizmeti yapıyordum.
***
28 Şubat cuntasının bulunduğum Bandırma Cezaevi’ne düzenlediği “Noel Baba” operasyonu da bir Ramazan gününe denk gelir. Sağolsunlar bizlere orucu biber gazıyla, kurşunla açtırıyorlardı! Operasyon adli mahkûmlar üzerinden planlanmıştı. Adli mahkûmlara oruç tutmamaları için baskı yapılıyor ve özellikle bizlerin duyacağı şekilde gardiyanlar inancımıza galiz küfürler ediyorlardı. “Değerlerimize sövmeyin” diye ikâz edince de “İsyan mı ediyorsunuz” diye saldırdılar. Günlerce bulunduğumuz küçücük koğuşa gaz attılar. Sonradan öğrendik ki Balıkesir ve civar illerde gaz bitince Ankara’dan gaz takviyesi istemişler. Ankara da vermiş gazı!.. “Noel Baba” operasyonu neticesinde Hasan Meriç gönüldaşım şehid oldu; Rabbine emaneti oruçlu teslim etti! O gün emaneti teslim etmeye nasibi olmayan benim gibiler ise kurşun ve gaz kapsülü yaralanmaları sebebiyle, tekme tokat ve cop eşliğinde hastanelere kaldırıldık...
Bizim de eski Ramazanlarımız işte böyle! Tabiî ki “Nerede o eski Ramazanlar” demiyorum. Allah’tan bela istenmez!.. Şimdilerde bizlere o eski günlerden daha beter günler yaşatmak isteyenler var. 7 düvelin yaptığı saldırıları hep birlikte yaşıyoruz. Dertleri belli, Müslümanlar biraz rahat nefes aldı ya kem gözleri o rahat nefeste...
Bu rahat nefesin devamını istiyorsak hâlâ zindanlarda süren zulümleri gündemimize almamız şart. Bir iftar vakti çoluk çoğuyla oturduğu sofradan alınıp 20 yıldır o sofraya dönmesi beklenen Müslüman Anadolu’nun evladları hâlâ zindanlarda! Onlar, çoluk çoğuyla, anne babasıyla oruç açtıkları o eski Ramazanların geri gelmesini istiyorlar. Gasp edilmiş haklarını istiyorlar. Bizlerin değil onların hakkı eski Ramazanları konuşmak. Hapishane duvarları ısı yönünden çok cömerttir. Dışarının ısısını kat ve kat fazlasını içeriye verir. Bu sıcakta, bulundukları hücrelerde cemiyetin tuttuğu vicdan orucunun bozulmasını bekleyerek Ramazan orucunu tutan yiğitlere selâm olsun... Ah nerede mazlumun sessiz çığlığını duyacak o eski kalp sahipleri!..