Eski güzel günleri yad etmek için kullandığımız klişeleşmiş bir tabir vardır ya "Nerede o eski bayramlar!" diye; işte bunun bir benzerini eski güzel insanları, dava adamlarını, İslam'a gerçek anlamda sahip çıkmış insanları yad etmek için kullanır hale geldik: "Nerede o eski Müslümanlar..."
Davet ve Kardeşlik Vakfı tarafından düzenlenen bir söyleşide konuşan yazar Ali Emre'nin solculuktan nasıl vazgeçtiğini anlatırken kullandığı cümleler sanırım benim olduğu gibi birçok insanın da burnunun direğini sızlatmıştır.
Ali Emre, özetle şöyle diyor konuşmasında: "Karl Marx'ın Das Kapital'inden de sayfa numarası vererek konuşuyorlardı, Çin romanlarından da haberdarlardı. Kimse onlarla tartışamazdı. Benim diyen adamlar ezilir büzülürdü karşılarında üniversite yurtlarında, evlerinde. Onlar da top oynarlardı ama hiç ağızlarından küfür çıkmazdı. Biz yemek zammını protesto etmek için yemekleri yere dökerdik. Onlar harçlıklarını biriktirip yemeklerini orada yemeyerek protesto ederlerdi. Ellerinin ucuyla tokalaşmazlardı. Ahlaklarıyla, dirençleriyle, okumalarıyla, yeryüzü bilgileriyle insanları çarparlardı. En önemli etkenlerden biri de Müslüman gençlerin güzellikleri, aydınlıkları, sahip oldukları ışıktı."
Günümüzde, Ali Emre'nin bahsetmiş olduğu o eski güzel insanların sayısı yok denecek kadar az. Eğer olsalardı bugün okullarımızda deizm başta olmak üzere bütün sapkın fikirlerin başını alıp gittiğini konuşmazdık.
Bugün anne-babaların bütün feryatlarına karşılık deist gençlerin sayısında artış gözleniyor. Demek ki deizmin fikirlerini çürütecek, gençlerin gönüllerini ferahlatacak, onların sorularına ikna edici cevaplar verecek bilgili, samimi insanlar yok.
Yoksa solcu ve ateist olan bir insanın Müslüman olmasına vesile olan o insanlar, deizmin ve onun benzeri bütün akımların çanına ot tıkarlardı.
Üstelik Müslümanların geçmişte sahip oldukları imkânlarla bugün sahip oldukları imkânlar arasında dağlar kadar fark var.
Eskiden Müslümanların yatı, katı, arabası yoktu. Bugün bir değil birkaç tane var her birinden.
Bugün eğitim sahasında sahip olunan imkânların hiç birisi yoktu o zamanlar. Medya ve yayıncılık yok denecek kadar azdı. Bugün ise bu imkânların en iyileri ve güzelleri mevcut Müslümanların elinde.
O zaman yoklukta "var" olanlar nasıl oldu da varlıkta "yok" oldular?
Çünkü Müslümanlar "Varlık imtihanına"na maruz kaldılar da ondan!
Ve varlık imtihanında sınıfta kaldılar.
O günlere göre zihinlerimiz boşaldı. En temel meselelerimizde dahi söyleyecek sözümüz, soracak "soru"muz yok.
Müslümanlar eskiden kitaplarına verdikleri önemi şimdi arabalarına veriyorlar.
Eskiden evlerinin duvarlarını kitaplıklar süslerdi, şimdi bilmem kaç ekran sinema sistemleri!
Eskiden bir evimiz bile yoktu, şimdi yazlık, kışlık, dubleks, tripleks, villalarımız var.
Eskiden fikir alışverişlerimiz vardı şimdi alışveriş merkezi gezmelerimiz.
Eskiden bir Hacı Murat'ımız bile yoktu şimdi koltuğuna kurulmadığımız araba kalmadı.
Eskiden ne internetimiz vardı ne de sosyal medyamız, şimdi ise sosyal medyada klavye kahramanlarımızdan geçilmiyor.
Eskiden yüz yüze konuşur, halleşirdik, şimdi ise instagram sayfalarından gülücük gönderiyoruz takipçilerimize!
Eskiden öznesi "insan" olan dertlerimiz vardı şimdi ise insanın yerini "para" aldı.
Bu liste daha çok uzayıp gider.
Uzadıkça da biz daha çok "Nerede o eski Müslümanlar!" deriz.
Bu listenin özneleri başkaları değil bizleriz. Elbette sahip olduğumuz imkanları bir kenara bırakıp derviş hayatı yaşamak değil iddiamız.
Sahip olduklarımızın şükrünü yapsak yeter. Bizi biz yapan değerleri hatırlamak ve onları başta kendi çocuklarımız olmak üzere gelecek nesillere aktarma gayreti içinde olmaktan daha iyi şükür mü olur!