AK Parti onuncu iktidar yılını sürüyor. Türkiye’yi nasıl değiştirdiği, makro rakamların nereden nereye geldiği ortadadır. Birçok alanda Türkiye’nin üzerine birkaç Türkiye konulduğu açıktır. Sanayi üretimi, ihracat, ithalat, konut sayısı, araç sayısı, istihdam kapasitesi vs... Bütün bunların sonucu olarak, Gayrı Safi Milli Hasıla’nın (GSMH) geldiği seviye malumdur.
Birkaç rakam verelim.
2002’de GSMH 230.4 milyar dolardı, 2011’de 772.2 milyar dolar oldu; bu yıl ise 800 milyar doları bulmak üzere.
Kişi başına düşen milli gelir 2001’de 2 bin 160 dolardı, 2011’de 10 bin 443 dolara ulaştı.
Aynı dönemde ihracat hacmi 40 milyar dolar seviyesinden 2011’de 134.9 milyar dolara ulaştı. Euro bölgesindeki ekonomik krize rağmen bu yıl 149 milyar dolara doğru koşuyor. Bu arada bir önemli not... Türkiye, euro bölgesindeki ihracat payının yüzde 60’lardan, bazı aylarda yüzde 30’lara düşmesine rağmen ihracat kapasitesini artırarak geliştiriyor.
10 yıl önce konut edinme yaşı 55 civarındayken; yani tüketici ancak emekli olduğunda ev sahibi olabilirken bugün bu yaş 30’lara inmiştir. Yani, insanlar artık iş hayatının ilk yıllarında ev sahibi olabilmektedir.
Unutmayalım... Bütün bunlar olurken; yani gelir artarken, nüfusumuz da 67 milyondan 75 milyona çıkmıştır.
Dinamik ve hızla zenginleşen bir ekonomiden söz ediyoruz.
AK Parti iktidarının felsefesi bütün bunlarla birlikte çok doğru bir anlayışı da hakim kıldı. O döneme kadar neredeyse bir kural olan devlet eliyle zenginleşme sistemini büyük ölçüde bitirdi. Üretim ve zenginleşme artık piyasanın kendi kuralları içinde gelişiyor. Siyasal istikrar, güçlü sermayesi veya iyi bir fikri olanlar için devletten bağımsız olarak zenginleşme imkanı sağlıyor. Doğal olarak, önceki yıllarda; yani devlet eliyle zenginleşme döneminde sermaye biriktirenler, bulundukları sektörde pazar payına sahip olanlar yeni dönemde de avantaj sahibi oldular. Genel ifadeyle zenginliklerine zenginlik kattılar...
Katsınlar... Allah daha da versin. Ekonomideki her türlü büyüme sokaktaki insana yarar, ücretli kesimin hayat kalitesini artırır.
Mesele, hukuk içinde edinildikten sonra kimin ne kadar zenginleştiği değildir. O tarafına bakmıyorum.
Ekonomi böylesine muazzam büyürken AK Parti iktidarları döneminde AK Parti zenginleri türediği veya türetildiği “kanaati”yle ilgiliyim.
Geçmiş dönemlerin alışkanlığıyla her iktidarı kendi zengin sınıfını türeteceğine dair bir kanaat var.
Öyle mi acaba?
AK Parti, 10 yılda ekonomiyi dört kata yakın büyütürken kendi zenginini de özel bir çabayla sisteme soktu mu?
Dedikodulara değil rakamlara bakalım. Bakalım da hakikat ne görelim.
Ekonomist dergisi, her yıl olduğu gibi bu yıl da ülkenin en zengin 100 ailesinin listesini yayınladı. Büyük çoğunluğu medyadan tanıdığımız, yaptıkları işler kamuoyunun gözü önünde seyreden aileler. Tanınan, bilinen isimler.
Listeyi teker teker kontrol ediyorum 10 yıl önce o listede olup da bugün olmayan çok az ünlü aile var. Ama, 10 yıl önce o listede olmayıp da bugün katılan ve kamuoyunun “AK Parti karakteri” izafe edebileceği aileler göremiyorum. Belki, zamanın ve ekonominin doğal akışı gereği, iktidar kimde olursa olsun büyüyecek bir-iki şirket katılmış olabilir, o kadar.
Unutmayın, ülkenin sermaye sahibi en büyük 100 ailesinden-grubundan söz ediyoruz.
Bir “AK Parti zenginleri” iddiasına bakıyorum bir de o listeye. Öyle bir zenginlik göremiyorum. O listede 2000’lerin başında isimlerini duymadığımız 30 yeni zengin var mı? 10 ya da 20 yeni zengin? Yok. 3-5 bile yok.
Öte yandan, 10 yılın sonunda listeye giren yeni sermaye grupları var ama girenlerle çıkanlar birbirinin benzerleri. İddiaların aksine hiçbiri AK Parti karakteri taşıyan aileler değil. Ki, serbest piyasa ekonomisinin gereği de budur.
Hükümetlerin piyasa zenginliğine katkıları sadece oluşturdukları istikrar ve öngörülebilirlikle sınırlı olmalıdır.
Şunu da söyleyip bağlayalım: Türkiye’yi eski Türkiye zannedip “iktidar zenginleri” arayanlar da o listeye dikkatle bakmalıdır.