Yanılmıyor isem, bu kavramı, doğal kaynaklar laneti (ing. natural ressources curse) adı ile ilk kez ABD Princeton Üniversitesi’nden bir öğretim üyesi bir kitabında kullanmış idi.
Aradan geçen zaman bu kavramın ne kadar doğru, yerinde bir kavram olduğunu kanıtladı.
Hepimizin, biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yatıp kalkıp topraklarımızda büyük ölçüde, ihracatımızı belirleyecek ölçüde petrol çıkmadığına şükretmemiz gerekiyor.
Milli gelirlerinin içinde petrol (neft) ihracatının payının belirleyici, çok yüksek olduğu ülkelerden kendini toparlayabilen, özenilebilecek, sağlam bir demokratik hukuk devleti kurabilmiş bir ülke yok.
Nijerya da bir petrol ülkesi, çok büyük rezervlere sahip, ihracatının yüzde 95’i petrol ve doğal gaz ve bu ihracat hacminin değeri yaklaşık yüz milyar dolar.
Bu para öyle azımsanacak bir para hiç değil.
Ama, son senelerde Nijerya’da yaşananları izliyoruz, büyük petrol ve doğal gaz zenginliği üzerinde büyük sefalet ve facialar yaşanıyor.
Bu manzaranın, mesela Boko Haram olayının nedeni bir biçimde emperyal güçlerin petrol oyununa bağlanabilir ama meseleye sadece bu boyutuyla bakmak hem Nijerya’da hem de başka petrol ülkelerinde olan biteni anlamamızı zorlaştırabilir.
Kardeş ülke Azerbaycan’ın, komşumuz Irak’ın, Venezuela’nın, hatta Suudi Arabistan’ın, doğal gaz zengini (!) Cezayir’in ve başka petrol, doğal gaz ihracatçılarının durumları da pek parlak sayılmaz.
İktisatçılar bu meseleye neft laneti adını veriyorlar.
Bu lanetin işleyişini aşağıda aşama aşama tanımlayabiliriz.
Bu ülkeler yani, başta petrol ve doğal gaz olmak üzere, doğal kaynak ihracatçıları ülkelere çok büyük ölçüde yabancı para, dolar, avro girişi yaşanıyor.
Bu ülkelerin bir de, doğal olarak, milli paraları var ve ülke içinde tedavül eden bu milli para ülkeye doğal kaynak ihracatı karşılığında giriş yapan büyük miktarda döviz karşısında çok, söz konusu ülkenin ortalama verimliliğini yansıtmanın çok ötesinde değerleniyor.
Milli para çok büyük ölçüde değerlendiğinde petrol yani doğal kaynaklar dışında başka imalat sanayi malı ihraç etmek adeta imkansız hale geliyor.
Söylemeye bile gerek yok, bu ülkeler, kulaklarından dolar, avro fışkıran bu ülkeler ihtiyaçlarının yaklaşık tümünü de sıkıntısızca, ticaret açığı, cari açık üretmeden ithal edebiliyorlar.
İlk bakışta güzel gibi görünebilen bu manzara söz konusu ülkede üretim disiplinin, sınai kültürünün, en genel manasıyla da üretim kültürünün gelişimini tümüyle engelliyor.
Petrol, doğal gaz ya da başka bir doğal kaynak üretiminin olmadığı bir ülkede hukuk da, geliştirici, kapsayıcı kurumlar da gelişemiyor.
Hukukun, kapsayıcı kurumların olamadığı bir ülkede yaşam, büyük ihracat gelirine rağmen, kabusa dönüşebiliyor.
İllaki de Nijerya’ya, Boko Haram’a kadar gitmeye gerek olmayabilir.
Komşumuz Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de şehir içinde, çok değil, on dakika araba kullanmaya kalkın, üretimin zorunlu olarak ürettiği disiplin eksikliğinin ne demek olduğunu çok iyi göreceksiniz.
İyi ki büyük miktarlarda doğal kaynağımız yok ve bu kaynağın ihracatçısı değiliz.
İmalat sanayi malı, hizmet ve bilgi ekonomisi ürünü üreterek zenginleşmek tek kalıcı refah yolu.
Boko Haram olayına biraz da böyle bakabiliriz kanısındayım.