Nefretin bizi götüreceği tek yer karanlıktır. Aynı mahiyetteki nefret eylemlerine, farklı sonuçlar bağlamak ise tüm değerlerin duvara toslamasıdır. Biz şu anda bu durumla yüzleşiyoruz. Temel hakları kullanma konusunda bir standart yok. Eylemin kime karşı yapıldığı önemli. Gerisi teferruat bile değil!
Nefret, sosyo-psikolojik bir durum. Bu yöndeki ihlallerin önlenmesi için ahlak kurallarının yeterli olmadığını gören dünya, hukuki düzenlemelerle bu alanı tahkim etme ihtiyacı duydu.
Nefret birine hissedilen bir duygu, birkaç kişi ile paylaşılan bir his olarak kalıyorsa, sorun yok. Ancak bu duygu açığa çıkan bir boyuta ulaşıp bir eyleme yani bir söze, davranışa veya "görmezden gelmeye" dönüşüyorsa kamu düzenine zarar verdiği kabul edilmesi gereken bir gerçek.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'ne göre nefret söylemi; ırkçı nefreti, yabancı düşmanlığını veya hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer her türlü nefret biçimini yayan, kışkırtan, teşvik eden veya meşrulaştıran tüm ifade türlerini kapsar.
Nefrete konu kişi veya grup; hakkı olan bir konuda -salt bu nefret sebebiyle- hak kaybına uğruyorsa ortada "ayrımcılık" olduğu kabul edilir. Ayrımcılık bir kayırma veya önceleme olarak ortaya çıkabileceği gibi, yok sayma veya hakettiği halde hakkını teslim etmeme olarak da gündeme gelebilir.
Şimdi bu iki temel bilgiyle şu üç olaya bakalım:
1) İsveç'te ve daha sonra da başka Avrupa ülkelerinde gündeme gelen "Kur'an-ı Kerim" yakma olayı. Hatırlayalım. Türk Büyükelçiliği önünde ve polis nezaretinde gerçekleşen bu eylem, tüm dünyaya sosyal medya eliyle servis edilmişti. Müslüman dünyayı derinden rahatsız eden açıkça kin ve nefret kusan bir davranıştı.
2) Almanya Başbakan Yardımcısı Robert Habeck Gazze'nin işgali konusundaki gösterilere dair şunları söyledi: "...Berlin'de ve Almanya'nın diğer şehirlerindeki İslamcı gösterilerin boyutu kabul edilemez ve sert bir siyasi tepki gerektiriyor. İsrail bayrağını yakmak gibi Yahudi karşıtı eylemler suçtur. Bunları gerçekleştirenler sonuçlarına katlanmak zorunda kalacaklar. Müslüman dernekleri kendi hoşgörü iddialarını baltalamamak için antisemitizmden açıkça uzaklaşmalı..."
3) Diyanet İşleri Türk İslam Birliğince yayınlanan "2022 Cami Saldırıları" raporuna göre; camilere dönük 35 saldırı yapılmış. Bunlardan yirmisi camilere hakaret, küfür ve tehdit içeren yazı gönderilmek; yedisi caminin duvarına yazı yazmak, sekizi ise kundaklama ve camiye fiziki zarar vermek suretiyle yapılmış.
Nefret ve ayrımcılık tüm dünyanın sorunu. Aykırılıklar ihmal edildikçe, tedbirler tahkim edilmedikçe, keyfi uygulama alanına dönüşen bir tablo çıkıyor karşımıza. Bu halin zaten puslu bir evreye giren dünyayı karanlıktan başka bir yere götürmeyeceği çok net.
Bu anlattığımız durumlar, Gazze olayları sonrası çok belirgin bir durumu bize gösteriyor. Nefret eylemlerinde bir çifte standart var. Nefret suçları konu Müslümanlık ve Türkiye olunca bir ayrımcılığa maruz kalıyor. İşte biz buna "nefret eylemlerinde ayrımcılık" diyebiliriz. Bu da bize Batı'nın yeni hediyesi!