Onları ekranlarda izliyorum, gazete köşelerinde okuyorum. Bazen sokakta rastlıyorum. Bir öfke bir gerginlik, bir nefret; anlaşılır gibi değil.
Kadınlar... Terörün bitişine, gençlerin artık ölmeyecek olmasına en çok sevinmesi gereken kadınlar, nasıl öfkeli, nasıl kavgacı...
Nedir bu Kemalist-Laikçi kadınları böylesine vicdandan, insani duygulardan uzaklaştıran?
Siyasi hesaplarını bu ülkenin gençlerinin hayatı üzerinden yaptıklarını fark etmiyorlar mı? Kendileri bilmese de bunun fark edildiğini fark etmiyorlar mı?
Emine Ülker Tarhan... Kemalist-Laikçi kadın profilinin rol modeli. CHP Genel Başkanlığı’na yakıştırılan hırslı, sert ve gergin bir kadın. Kamuoyu, Emine hanımı demokratikleşmeye ve reformlara kahramanca direndiği Yar-Sav günlerinden tanıyor. Bugün ana muhalefet partisinin Meclis Grup Başkanvekili.
PKK’nın çekilme kararını açıkladığı gün Meclis’teki tartışmalarda onu izliyorum, ürperiyorum...
Terör örgütü çekilip gidiyor. Bu, coğrafyamıza bir daha ateş düşmemesi için büyük fırsat demek. Terörün bitişine yönelik benzersiz bir adım... En kötüsü... CHP-MHP-İşçi Partisi’nin arzusu gerçekleşti süreç akamete uğradı; o zaman da hiç olmazsa birkaç ay terör olmayacak demek. Buna sevinmemek, buna kayıtsız kalmak nasıl mümkün olabilir, akıl almıyor.
Emine Ülker Tarhan’ın yüzündeki o soğuk, gergin ifadeyi de bu yüzden anlayamıyorum.
Kediye kedi derlermiş... Bir şehit annesiyle görüşmüş, çok kaygılıymış. O anneye, “
Müjdeler olsun artık başkalarının çocuğu ölmeyecek” dememiş de, onu tahrik etmiş, yarasını daha da kanatmış Meclis’e koşmuş. Bir de bununla övünüyor. Bir başka kadın, BDP’li Pervin Buldan, “
Çocuğum doğduğu gün eşim öldürüldü” diyor, “Sen onu benim külahıma anlat” mealinde vicdandan çok uzak bir cevap yetiştiriyor.
Bir diğeri, çözüme meyleden arkadaşına “
CIA ajanı” yaftasını yapıştırıyor ki kimse barış için cesaret edemesin...
Ne oldu bu kadınlara böyle? Yüreklerindeki kin ne bitmez tükenmezmiş.
Erdoğan sevgisizliği akan kandan, yitip giden canlardan, ağlayan analardan daha iştahlı bir öfkeymiş meğer...
Bildiğimiz kadarıyla hepsi Mustafa Kemal’in askerleri... Onları böylesine acımasızlaştıran, gerginleştiren; hepsinden önemlisi başkalarının hayatına kayıtsız kılan Kemalizmin hangi ilkesidir, bilmiyorum. Kemalizmi onlar daha iyi bilirler...
Bildiğim ise şudur. Hiçbir ideoloji, hiçbir fikir, hiçbir siyasi hesap insan hayatından önemli olamaz.
Hele Türkiye, 30 yıl sonra kandan, ölümden kurtulmak için bir kapı aralamışken onu kapatmaya çalışmak insani hiçbir değerle bağdaşmaz.
CHP, çözüm konusunda bocaladı, destek veremedi. Genel Başkan ve ekibi parti içinde o bitip tükenmeyen hizip kavgasına teslim oldu. Kürt sorunundan tarihsel olarak sorumlu olan CHP, tarihin sunduğu arınma fırsatını heba etti, gitti.
Hanımlar... Sizi temin ederim, bu kadar hata zaten yeter. Daha fazlası için uğraşmayın.
Toz bulutu indiğinde ve inşallah Türkiye, o kanlı ve ölümlü günleri geride bıraktığında; karnenizde sadece barışa destek vermemiş olmak özrü kalsın. Üzerine bir de çözümü engellemek için militanca bir mücadele ayıbını eklemeyin.
Toz bulutu da tahmininizden önce iniyor, bilesiniz.
Yandaşlığın hikayesiMesleğe başladığım zamanlar (1987), bize “
dinci-yobaz” derlerdi. Yıllar geçti, gazetelerimiz, televizyonlarımız büyüdü, medyada rol sahibi olmaya başladı bu kez “
İslamcı” demeye başladılar. Zaman geçti, gelişme devam etti; illa bir sıfat takma alışkanlığı bitmedi ama ara hafif bir yumuşama gördük, “
muhafazakar” dediler.
Ama...
Ne zaman; muhafazakar sermayeli medya büyüdü ve pazardan pay almaya, tirajını, reytingini artırmaya başladı kılıçları çektiler.
“Yandaş” sıfatı işte tam da bu dönemde ortaya çıktı.
Demokrat-yenilikçi medya ülkenin değişiminde kilit rol oynamaya başladığında; askeri vesayetle, tek parti anlayışıyla, Ergenekon’la, faili meçhullerle, yargıyla, 367’yle, 28 Şubat’la, 27 Nisan’la, İstanbul dükalığıyla, Kürt sorunuyla hesaplaşmaya başladığında, “yandaşlık” karşı kampanyanın sinsi sloganı oldu.
Yıllardır, askerle, bürokrasiyle, sermayeyle ittifak halinde devletin ortağı olan medya kendi yandaşlığını ve işbirliğini örtbas etmek için bu ve bunun gibi yaftalara başvurdu. Sadece medyaya değil; siyasete, STK’lara, dindara, başörtülüye, hasılı sokaktaki insana da malum türlü sıfatlar taktılar.
Gerçek şudur...
Türkiye’de, fikri ve dünya görüşü ne olursa olsun herkesin ortak çıkarı ve özgürlüğü için fikir üreten, gazetecilik yapan yeni bir medya gelişiyor. Onyıllardır CHP ve TSK’nın basın bürosu gibi faaliyet gösteren gazeteler; askerin ve tek partinin basın danışmanı gibi çalışan gazetecilerin dönemi kapanıyor. Yandaşlık dönemi bitiyor.
Genç gazeteci arkadaşlarım... Yaftaları umursamayın, yolunuzdan yürüyün. Yandaş derler, çünkü herkesi kendileri gibi zannederler. Yandaş derler, çünkü meslekte yandaşlıktan başka bir şey bilmezler... Gülün geçin.