Brezilya’dan dört yememizi hiç sorun etmiyorum. Son Almanya hezimetine rağmen Brezilya bir dünya takımı, bir ekol.
Başta Neymar olmak üzere olağanüstü futbolculara sahip, üstelik, bizim maçta gördük, büyük bir profesyonel ahlaka sahipler.
Bu Brezilya’yı yenebilse idik, bu çok şaşırtıcı olurdu.
Mesele Brezilya mağlubiyeti hiç değil.
Mesele İzlanda’dan üç yememizde.
Mesele Hollanda dışında çok da önemli bir takımın olmadığı bir grupta tek puanla sonuncu olmamızda.
Aldığımız tek puan da Letonya’dan.
Ortada çok önemli bir sorunun olduğuna kuşku yok.
Bu başarısızlığın nedenleri üzerine de kolektif olarak kafa yormamız lazım.
Euro 2016’ya büyük ölçüde kayıp bir süreç olarak bakabiliriz.
2018 ise hala önümüzde ve bu Dünya Kupası için şimdiden doğruyu yapmamız lazım.
Doğru olan nedir, bunu çok iyi bilmiyoruz, bu konuda düşünce geliştirmemiz şart.
Uluslararası başarıları olan bir teknik direktör de vazgeçilmez koşul.
İlaveten de, futbole, bugüne oranla daha fazla kaynak ayırmamız gerekiyor.
Ve, daha da önemlisi, ayrılan kaynağı çarçur etmeden, etkin bir biçimde kullanmak.
Türkiye’de az konuşulan konularan biri de futbolde harcanan paranın kaynağı ve etkinlik düzeyi.
Türkiye bu alana ayrılan kamusal kaynak ölçüsünde bu daldan verim, sonuç alabiliyor mu?
Alamıyor ise, temel sorun tahsis edilen, bu dala akan kaynak ile başarı çizgisi arasındaki başarı aleyhine olan farktır.
Muhtemelen ilk soru da bu temel sorgulamanın neden yapılamadığıdır.
Euro 2016 grubunda üç maçta dokuz puan yakalamış olan İzlanda ve Çek Cumhuriyeti futbole ne mutlak ne de nispi anlamda bizim kadar kaynak aktarmamaktadırlar.
Ama çok daha başarılılar.
Neden?
Bu “neden?” sorusunu neden kendimize soramıyoruz?
Bu soru kimin canını yakar acaba?
TFF özerktir, doğrudur, ama kendisine tahsis edilen kaynatklar yasa ile tahsis edilmektedir.
Yasa ile tahsis edilen bir kaynak nihai analizde kamu parasıdır.
Bunu unutmayalım.
Kamu parasının her kuruşunun da hesabı etkinlik olarak, demokratik olarak verilmelidir.