Bildiğiniz gibi Ermenistan-Türkiye ilişkileri 2009’da Zürih Üniversitesi’nde imzalanan protokollerle yaratılan yumuşamaya rağmen hala sorunlu. Türkiye Azerbaycan’dan gelen tepkiler yüzünden onay sürecini askıya aldı, iki ülke ilişkilerini Karabağ sorununun çözümü yolunda atılacak adımlara bağladı.
Günümüz itibarıyla iki ülke arasındaki kara sınırları kapalı. Ermenistan ile olan diplomatik ilişki henüz daimi temsil düzeyinde değil. Ermenistan’ın KEİ’ye akredite diplomatları ve özel temaslarla ilişkiler yönetilmeye çalışılıyor. Zaman zaman da bakanlar Perşembe günkü Davutoğlu ziyaretinde olduğu gibi birbiriyle buluşuyor.
Pek çoklarına göre ilişkilerin düzeyi böyle seyretmeye devam edecek. Azerbaycan Türkiye üstündeki ipoteğini kaldırmayacak. Ermenistan soykırım iddiasını dünyaya topyekun kabul ettirebileceği 2015 öncesinde Türkiye ile yakınlaşmaya sıcak bakmayacak. Zaten Dağlık Karabağ sorunu da çözülmeyecek.
Ama ben iyimserim. İki ülke ilişkilerinin normalleşebileceğine inanıyorum. İyi yönetilirse Karabağ sorununun çözümü gerçekleşmesi bile Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi yolunda adım atılabileceğini düşünüyorum. Nedenlerim ise birden çok:
***
1. Her şeyden önce Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin normalleşmesi için ortada umutlu olmamızı gerektiren bir sebep olmasaydı Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ile birlikte KEİ için Erivan’a gitmezdi. 11 üyeli örgütün sembolik toplantısında Türkiye’nin temsili daha alt düzeyde olurdu.
2. Dışişleri Bakanı’nın tehcir konusunda söyledikleri, Ermenistan’a giderken uçağında ben ve Hürriyet’ten Cansu Çamlıbel dışında Yeni Şafak’tan Markar Eseyan’ın, Agos’tan Rober Koptaş olması ve ayrıca diaspora temsilcisi sayılabilecek Samson Özararat’ın yer alması da siyasi sembolizm açısından önemliydi.
3. Bir başka önemli olan ama dikkatlerden kaçan noktaysa Türkiye basınının Davutoğlu’nun Ermenistan ziyaretine atfettiği anlamdı. Hemen tüm önemli haber kanalları ve televizyon istasyonları Erivan’daydı. Basın okuyucusunun ve seyircisinin Ermenistan ile olan ilişkileri ciddiye aldığını düşünmese orada olmazdı.
4. Görünen o ki Azerbaycan-Ermenistan ilişkilerinde de ilerleme var. Taraflar topyekun çözüm için çalışmak yerine adım adım çözüme yaklaşmayı kabul etmişe benzerler. Ermenistan büyük olasılıkla kendisini stratejik açıdan zorlamayacak bir asker çekimine razı olacak.
5. 2009 sürecinden farklı olarak Türkiye bu kez Azerbaycan ile çok daha derin bir istişare içinde olduğu izlenimi veriyor. 2009’da Azerbaycan’ı bilgilendiren Türkiye bu kez onunla danışarak ve konuşarak Ermenistan ile olan ilişkilerini yönetiyor.
6. Türkiye de bu kez çok daha hazırlıklı. Dağlık Karabağ ihtilafının çözümü yolunda ilerlenmesini 2009 protokollerinin sponsorlarına bırakmadığını hissettiriyor. Amerika ve Fransa’dan çözüm çıkmayacağı, onların Azerbaycan’daki çıkarlarını korumak dışında bir şey yapmayacağını Ankara anlamış.
7. Dört yıl öncesinden farklı olarak Ermenistan ile ilişkileri geliştirmek istemenin nedeni belli ki artık soykırım suçlamalarından kurtulmak değil. İki ülke ilişkileri karşılıklı fayda ve bölgesel istikrar çerçevesinde görülüyor. Tarihi önyargı ve korkularından kurtulan Türkiye soykırım meselesini kendi içinde tartışıyor.
8. Davutoğlu’nun uçakta 2005’den bu yana 1915 trajedisinin anlamlandırılması yolunda Türkiye’de atılan adımlara referans vermesi ve “Tehcir” konusunda söyledikleri dikkate değer. Üzüntüsünü daha önce de ifade etmiş olan Ankara yakında kendi sorununu kendi çözebilir, soykırım meselesi dış politikanın gündem maddesi olmaktan çıkartabilir.
***
Ancak bunların hiçbiri gelecek hafta ya da gelecek ay sınırların açılacağı, Azerbaycan ile Ermenistan’ın yarın barışacağı anlamına gelmiyor. Önümüzde zor bir süreç var. Rusya’nın ne kadar yakınlaşma isteyeceği, İran’ın nasıl hareket edeceği, Azerbaycan ve Ermenistan’da iç dengelerin ne şekilde seyredeceği meçhul.
Bizim için şu aşamada önemli olan Türkiye’nin Kafkas politikasına yapıcı bir etken olarak geriye dönmüş olması. Azerbaycan ile ilişkilerini bozmadan Ermenistan ile normalleşme yolunda ilerleme iradesine sahip olduğunu göstermesi. Soykırım sorununu ancak kendi içinde çözebileceğini giderek daha fazla idrak etmesi. Umutlu olalım ama hayale kapılmayalım...