Paris’te ve Sinop’ta olanlara rağmen ben ve benim gibi düşünen pek çok insan Kürt sorununun çözüm yolunda ilerleyeceğinden ve buna paralel olarak silahların susacağından umutlu. Neden mi?
1. Her şeyden önce iktidarın Paris ve Sinop tuzağına düşmemesinden dolayı. Çünkü normal şartlarda bir iktidar böylesi olaylara refleksle karşılık verir, Paris ve Sinop’u tasarlayanları mutlu ederdi. Oysa her iki olayda da tersi oldu. Hükümet itidalli davrandı, bu tür olayların siyasi sonucunun doğmasını engelledi.
2. Paris’te katledilen insanların cenaze töreninde PKK da, BDP de samimi olduğunu ispatladı. Diyarbakır’da düzenlenen tören bir dönüm noktası oldu. BDP aynı sağduyuyu ne yazık ki Karadeniz gezisine çıkarken gösteremedi. Ama AK Parti ve kabul edelim ki basının büyük bir kısmı BDP’nin her yere gitmesinin hak olduğunu tescil etti.
3. Sinop’ta üç beş çapulcunun yaptıklarını bir kenara bırakırsanız Türkiye’nin ağırlıklı bir kesimi bu sorunun çözülmesini istemekte. Yapılan kamuoyu yoklamaları çözüm arzusunu rakamlarla doğrular nitelikte. Bakmayın siz CHP’ye yolun uçundaki ışığı gördüğünde kendi geçmişinin ve söyleminin altında ezilememek için siyaset, hatta ekip değiştirecektir.
4. MHP ise siyasi varlık nedeni olan PKK üstünden polemik yapmayı son ana kadar sürdürecektir. Ancak bu polemiklerin, iktidar partisinin Kürt sorunu karşısında etnik aidiyeti aşan bir yerde toparlanmasına ve kendini yeniden tanımlamasına neden olduğu unutulmamalıdır.
5. Uzun tartışmaların ardından İmralı’ya gidecek heyet üstünde uzlaşma sağlandı ve dağdakini şehre indirecek sürecin başlaması temin edildi. Bir son dakika aksiliği çıkmazsa Öcalan bugün “devletle” yaptığı pazarlığın detaylarını giden heyetle paylaşacak, silah bırakmanın ne karşılığında olacağını anlatacak.
6. Öcalan’a rağmen silah bırakmamak pek mümkün görünmüyor. PKK liderliğinin yaptığı açıklamalardan da zaten Öcalan’ın iradesine ve tavsiyelerine saygı gösterecekleri anlaşılıyor. Eğer göstermezlerse tabanla olan bağlarının kopmasına, marjinalleşmelerine ve sonunda da kendi askeri mağlubiyetlerine neden olurlar.
7. Örgüt içindeki Suriyelilerin durumu da çok abartılmamalı. Hafta içinde ÖSO ile YPG arasında varılan uzlaşma -sonucu ne olursa olsun- Suriyeli Kürtlerin kazanan tarafın kim olduğunu anladıklarını gösteriyor. Onlar da bütün dünyayı karşılarına almak istemeyecekler, şu anki kazanımlarını yeni kurulacak Suriye içinde korumaya çalışacaklardır.
8. Çözüm ve silahsızlanma için uluslararası konjonktür de çok uygun. Amerika artık bölgede daha fazla karışıklık istemiyor, hatta Ankara’nın Erbil’e fazla taviz verdiğine inanıyor. Washington’un derdi Irak’ın toprak bütünlüğünü korumak. Bunu bizim için değil İran’ın bölgesel etkisi artmasın diye istiyorlar.
9. Bölgesel dengeler de değişmekte, Kürt sorununun çözümüne ve PKK’nın silah bırakmaya zorlanmasına daha müsait hale gelmekte. Livni ile koalisyon kuran Netanyahu’nun Türkiye ile barışmaması, özür sorununu aşmak için yaratıcı yöntemler bulmak için çalışmaması mucize olur. İsrail için değişen Ortadoğu’da Türkiye’nin dostluğu taktiksel bir PKK yakınlığından çok daha önemli.
10. PKK’nın çözümü reddedip maksimalist hedeflerine ulaşmak için savaşmayı seçmesi, bunun için de İran’a dayanması ise intihar olur. İran-PKK dostluğunu şu sıralarda ne Amerika, ne Avrupa, ne de İsrail kaldırabilir. PKK, kendi kanaat önderi yerine başka birini dinleyecek olursa sadece kitlesine yabancılaşmakla kalmaz, bölge içi ve dışı güçlerin hedef tahtasına da oturur.
Tüm bu ve benzeri nedenlerden dolayı umutlu olmamız gerekir. Fakat çözümün önüne daha çok engel çıkacağını da anlamamız şarttır. Pazarlık sürecinde de, devlet içinde de, PKK içinde de her zaman her şey olabilir, kırılmalar yaşanabilir.
İktidarın en zayıf olacağı nokta BDP ile yapacağı anayasa yazım ittifakı olacaktır. Muhalefet ve basın çözüm süreci ile başkanlık sistemi arasında bağ kuracak, başkanlık olmasın diye çözümü engellemeye çalışanlar dahi çıkacaktır. Hükümetin yapması gerek daha çok demokrasi istediğini herkese göstermek ve ispatlamaktır...