Abdülhamid Han Ermeni ayaklanmalarına karşı sorunu büyütmeden, halk tarafından bastırılması yönünde bir tutum izlemiş ve de başarılı olmuştu.
İstanbul'daki Ermeni partisinin davetiyle Padişah'a gelen Batılı elçiler, Ermenileri "rahat bırakmadığı" için sultanı azametli tavırlarla sorguya çekiyorlardı. Bunun üzerine Padişah, Elçileri sarayın salonlarından birine getirmiş ve Ermeni komitacılarından toplanan silah ve cephane yığınlarını göstererek. "Ermeniler bu silahlarla Müslümanlara tecavüz etmişlerdir. Bunların fabrikaları ülkemizde yoktur!"
Büyükelçileri daha sonra ikinci bir salona götüren sultan, burada istif edilmiş sopalara yönelerek," Saldırıya uğrayan tebaam kendi ormanlarımızdan elde edilen sopalarla kendilerini savunmuşlardır!"
Her kaybeden muhteris gibi Avrupalılar da kin kusuyordu. Fransız Akademisi üyesi tarihçi Albert Vandal, terbiyesizliğin en çirkin örneklerinden birini sergileyerek, Abdülhamid Han için "Le Sultan Rouge" deyimini kullanmıştı.
Azılı İslam ve Türk düşmanı İngiltere Başbakanı Gladstone'nu iftiraya derhal sahip çıkmış ve devletinin bütün gücünü kullanarak "katil, tiran, diktatör, zalim" gibi iftiralarla gerçek olmayan bir Abdülhamid portresi çizmişti.
Avrupa'ya okusun diye gönderilen Türkler de bu algı operasyonuna kapılarak Kızıl Sultan ifadesini bir heves Türkiye'ye taşımış...