ABD’nin Suriye’den çıkmasında iki kilit unsur var: Donald Trump’ın kararı ve Recep Tayyip Erdoğan’ın kararlılığı... Erdoğan’ın ısrarı ve kararlılığı, Trump’ın kararını tetikledi ve Ortadoğu genelinde yeni ihtimallere ve tercihlere açılan bir kavşağa gelindi. Yoksa o ana kadar kimse, ABD’nin Suriye’den çıkabileceğini düşünmüyordu.
Her şey 14 Aralık 2018 Erdoğan-Trump telefon görüşmesinde oldu ve bitti. Ondan bir gün önce Dışişleri bakanları Çavuşoğlu ve Pompeo görüşmüştü. Bu görüşmede Patriot satışı da ele alındı. Bakanlar, ertesi gün Türkiye’nin operasyon hazırlığı konusunda başkanların görüşmesinde anlaştılar.
ABD tarafında Erdoğan görüşmesi için Trump’a hazırlanan bilgi notları, Fırat’ın doğusuna operasyondan Türkiye’nin caydırılmasına yönelik cümlelerle doluydu. Türkiye’nin güvenlik kaygıları için Trump güvence verecekti. Başkan Erdoğan çok ısrar ederse, Türkiye’nin sınır hattında küçük bir bölgeye girip orayı tutması gibi bir seçenekte anlaşılacaktı.
ABD medyasına göre Başkan Erdoğan hal hatırdan sonra konuya beklenmedik bir yerden girdi: ABD DEAŞ’ı bitirmek için Suriye’deydi. Trump hep onu söylüyordu. Ve DEAŞ arazisinin %99 oranında ele geçtiğini ABD’li yetkililer söylemeye başlamıştı. Yani makul ölçülerle bakınca, DEAŞ artık bitmişti. Ve Başkan Erdoğan sordu: ‘DEAŞ bittiyse, neden hala Suriye’desiniz?’
***
İşte bu soru, bütün oyunu bozdu ve Trump’ın gerçeği görmesini sağladı. Bütün bu süreci başlatan, ABD’nin Suriye’den çıkmasını sağlayan ve Trump’ın Washington’u alt üst etmesine, dünyaya şok dalgaları yollamasına açan soru buydu... Neden hala Suriye’desiniz?
Trump bu soru üzerine, konuşma notlarını ve planlanan diyaloğu bırakıp, başka bir hattan konuşmayı dinlemekte olan Ulusal Güvenlik Danışmanı Bolton’a, -DEAŞ %99 oranı- meselesini sordu. Bu doğru muydu? Bolton -Doğru- dedi... Savunma Bakanı Mattis, Suriye Temsilcileri Jeffrey ve McGurk aynı şeyi söylemişlerdi... Bolton, son çabayla ekibin ‘DEAŞ’a karşı uzun dönemli karşı örgütlenme gerekir’ dediğini de eklemeye çalıştı, ancak Trump tümüyle farklı frekansa geçmişti. Orada Suriye’den çıkış kararını ilan etti.
Washington Post’a göre Trump’ın Başkan Erdoğan’a söylediği cümle şuydu: “Bak ne diyeceğim. (Suriye) Senin olsun... Ben çıkıyorum”… Bakınca, bu da Trump’ın genel çizgisine gayet uygun bir cümle. Cümlenin Türkiye için taşıdığı anlamı fark eden şer odakları o dakikadan beri hop oturup hop kalkıyor.
Amerikan medyası görüşmede, kalan DEAŞ’lıların temizlenmesinde Türkiye’nin çabasının konuşulduğunu yazıyor.. Türkiye daha önce sayısız kez ‘Mesele DEAŞ ile mücadele ise, Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Afrin harekatını başarıyla yapmış Türk ordusu var. Müttefikseniz, gelin DEAŞ’a karşı işbirliği yapalım’ dedi. Başkan Erdoğan Türkiye’nin Rakka için somut işbirliği önerilerini tekrar tekrar ilan etmişti. Trump’ın bunlara ilk kez ilgi göstermesi de Trump’ın kendi özelliği.
Bu arada görüşme öncesinde Trump’a adet olduğu üzere ‘en kötü ihtimal’ de anlatıldı... Türkiye’nin operasyonu sırasında yanlışlıkla ABD askeri hedef olursa, ABD Türkiye’ye karşılık vermek, Türkiye’yi düşman olarak tanımlamak zorundaydı. Trump ise iki şey istemiyordu: 1- Türkiye ile savaşmak 2-Sonsuza dek Suriye’de kalmak.
Böyle bir çatışmanın ardından Türkiye’nin asla yılmayacağını ve ‘Suriye’nin kuzeyinin Türkiye’nin güneyi olacağını’ Rus yorumcular bile yazmıştı, aktarmıştık. Trump Türkiye’nin operasyondaki kararlılığını ve Başkan Erdoğan’ın her ihtimali göze aldığını anlamıştı. Bunu hala anlamakta zorlananlar var. Bu tavır, bundan sonrası için de geçerli.
Her durumda Trump’ın Suriye’den çekilme kararını tetikleyen, Başkan Erdoğan’ın kararlı sorusudur: ‘Neden hala Suriye’desiniz?’ Oyun, dolap, düzen, kurgu yalan, hukuksuzluk ve zorbalığın hakim olduğu dünyada hak ve adalet için uğraşan Türkiye’nin mütevazi ve kararlı tavrı, Başkan’ın dürüst sorusunda yatıyor: Neden?
Uzun zamandır çıkmak istediğimiz yerler
Donald Trump Suriye’den çıkmayı uzun süredir kafasında taşıyordu. Mesele sadece Suriye değildi. Afganistan’da ve haritada bulamayacağı yerlerde ABD’nin asker tutarak sonsuz emek ve para harcanan savaşlara girmesini anlamsız buluyordu.
Suriye’de uçuk ve afaki bir karar aldığını savunanlara karşı, 24 saat sonra da Afganistan’dan asker çekme kararını açıkladı. Bunlar önceden söyledikleriyle tutarlı.
Suriye, Afganistan ve diğer yerlerden çıkacağını seçim kampanyasında duyurmuştu. Sonraları da Suriye’den çıkılmasını dillendirdi, ama kendisini ciddiye alan yoktu.
20 Mart 2018: Suudi Veliaht Prens Salman, Oval Ofiste iken, Salman’ın aldığı-alacağı silahları kartonlara yapıştırılmış resimlerle medyaya gösterirken, Trump Suriye’den çıkacağını duyurdu.
Cümleyi tam kurmadığı için medya anlamamıştı. Ama söylediği şuydu: “DEAŞ’ın Suriye’deki arazisinin yaklaşık yüzde 100’ünü ele geçirdik. Oradan hızla, çabucak... Dünyanın o bölgesinde (varlığımızın) sonuna geliyoruz. Uzun zamandır çıkmak istediğimiz yerlerden çıkabileceğiz. Sonrasını diğer ülkeler halledebilir. Artık halledebilirler...’’
Trump’ın bu sözlerini şahsen ciddiye alıp ertesi gün Küresel Oyun’da gösterdik... Ama o zaman ABD’nin Suriye’den çıkacağına kimse inanamadı.
29 Mart 2018: Ohio’da mitingdeydi. “DEAŞ’ın canına okuduk. Çok yakında Suriye’den çıkacağız. Bırakın oraya başkaları baksın. Biz kendi ülkemizi inşa edeceğiz” dedi. Ortadoğu’da ABD’nin son 17 yılda 7 trilyon dolar harcadığını ve karşılığında hiçbir şey elde edemediğini söyledi. ‘Bari Irak’ta kalıp petrolü elde tutsaydık, onu bile yapamadık’ diyen bir işadamıydı. Gerçi Afganistan-Irak’ta 7 değil, 4 trilyon harcandığını söyleyen çıktı, ama durum değişmedi.
3 Nisan 2018: Aynı ifadeleri Beyaz Saray’da basın toplantısında tekrarladı. Ohio sözlerinin ardından Pentagon, Beyaz Saray’ı aramış ve ‘ne oluyor?’ diye sormuştu. 3 Nisan’da Beyaz Saray Savaş Odasında Savunma Bakanı Mattis dahil, Pompeo ve kurmaylarla Suriye toplantısı yapıldı. Trump -Suriye’den derhal çıkın- dedi. Diğerleri -çok erken- diye itiraz etti. İşte o zaman Trump, Mattis’e 6 ay mühlet verdi: Ne yapacaksanız yapın, 6 ay sonra çıkın.
Bu arada Suudi Kralı ile telefon görüşmesi yaptı ve Suud’dan, ABD’nin bölge masrafına karşılık 4 milyar dolar nakit sözü aldı. ‘Biz olmasak o tahtta 2 hafta oturamazsın’ sözünü ilk kez o görüşmede söyledi. 4 milyar ise hala gelmiş değil.
Yine kimse Trump’ı ciddiye almıyordu. Suriye için Mattis’e verdiği 6 aylık süre 3 Ekim 2018’de dolmuştu. Trump bunu unutmadı. 14 Aralık’ta Başkan Erdoğan ile görüşmesine dek, Trump Mattis’e çok bile sabretmişti.
Seçimi kim kazandı?
Donald Trump, seçimle iş başına gelmiş ABD Başkanı... Ancak Trump’ı Washington umursamıyor... Demokrasinin merkez ülkesinde, seçilmiş bir Başkanın yetki kullanmasına engel olunuyor. Başkanın bürokrasiye söz geçirememesi gibi gariplikler yaşanıyor.
ABD’de kendini -Devletin gerçek sahibi- olarak atamış bir kesim var ve seçilmişlere ayar veriyor. Bunu da muhalefet, medya, bürokrasi maskesiyle yapıyorlar.
Suriye konusunda yaşanan tam olarak bu... ABD’nin Suriye’de kalmasının yasal ve stratejik zemini yok. Yetki Başkan’da... Başkan yetkisini kullanarak ‘Çıkın’ diyor... ‘Sen anlamazsın, çıkarlarımız bunu gerektiriyor’ diye direnen emekli generalden Savunma Bakanı var. Sonra da istifa ediyor...
Trump’ın ‘Ak’ dediğine ‘Kara’ demek, Kongresinden medyasına, muhalefetinden bürokrasisine kadar herkesin ortak derdi. Evet Trump, alışılmış bir başkan değil. İniş-çıkışları var. Ancak Trump bu özelliklerini hiç saklamadan seçildi. ‘Suriye’den ve diğer acayip yerlerden çıkacağım’ diyerek oy aldı. Şimdi seçilmiş başkanın vaatlerini uygulaması, ‘mesele’ oluyor.
ABD demokrasisinde ciddi sorunlar var. Bunların hepsini Trump’ın üstüne atan köhne yapı, çıkarlarının bozulmasından rahatsız. Trump gerçek anlamda halk demokrasisinin şu anda Washington’daki tek temsilcisi… O yüzden güvenliğinden endişeliyiz.